Selamünaleyküm. Allah'ın selamı, rahmeti, bereketi üzerine olsun inşallah. Yüzüne karşı hiç canım demediğim şimdi canım babam diyerek yazmaya başlıyorum.
Zaman gece yarısı. Tren sesi bölüyor uykumu. Yazmadan edemiyorum. Aklıma sen geliyorsun. Sana yazayım diyorum. Ulaşamıyorum sana. Bana en yakınsın ama aslında çok da uzaklardasın. İmkânlar el vermiyor yanına gelmeme. Ve en iyi sen anlarsın beni diye düşünüyorum.
Sana hem haberlerim var hem şikâyetlerim. 1987’ye gidiyorum. 7’nci ayın 25’i. Ben 16 yaşında bir çocuk. Sen 54 yaşında. İşte o sıcak yaz var ya. Bir tarafımızı yakan bir tarafımızı donduran o yaz. O zamandan bugüne ülkemizde elbette çok şey değişti. Ama değişmeyen tek şey değişimdir. Her geçen gün; yenilik, değişim, dönüşüm ve büyümedir. Her dönemde olduğu gibi hak-batıl mücadelesi yine var. Habil soyu ve Kabil soyu yine mücadele etmekte aralarında. Zulüm yine var. Hak yeme yine var. Haram helal ver Allah Mahmut kulun yer Allah, sözünü tasdik eden misaller yine mevcut…
İnsanın kendini bilmesi önemlidir ya baba. Hem insan kendini zor tanır hem de diğer insanları. İnsan; yerini, kilosunu, sıkletini, mahiyetini yaratılış gayesini bilmekten aciz. Yazarken bu arada bir yandan dünyayı ve gelişimi çağrıştıran teknoloji ürünü araba sesleri var, seher yeli okşuyor beni. Bir yandan baykuş sesleri uyarıyor. Bir yandan da bir çocuk sesi duyuyorum. Ağlıyor çocuk. Ve aklıma bizi kış gecelerinde tuğlalarla ısıttığın, üstümüzü sessizce örttüğün zamanlar geliyor. Aslında hava da müsait bu sessizlik ve dinginlikte nemleniyor gözlerim.
İNSANLAR NEDEN BÖYLE
İnsanların ekserisi çok bencil, çok kaba, çok merhametsiz, izansız… Dünyada sadece kendileri var sanıyorlar. Allah bu dünyayı bizim için halk etti der gibiler adeta. Hani sen derdin ya. Allah’ın türlü türlü kulları var diye. Aynen öyleymiş. Bu milenyum çağının kulları var ya baba dediğinden de fazlaymış. Ben anlayamıyorum bunları. Yola çıktıklarını yolda bulduklarıyla anında değiştirebilen pek çok insan var. Buna şimdi adam satmak deniyor. Anında satıyorlar en yakınlarını şimdikiler. Şükür, teşekkür, tevazu, saygı, hürmet, paylaşım, güven duygusu gibi güzel kavramlar Allah dostları olmasa sözlükten kalkacak baba. İyilik yapıp da mı kötü olmak istersin yoksa yapmadan mı? Sonuçta nasılsa kötüsün. Sen, bilirim “İyilik yap denize at balık bilmezse Halık bilir.” dersin. Halık kelimesini büyük harfle yazmam, gençlere Halık ne demek diye sorduğumda vapur falan demelerindendir.
Ben sana başka bir soru sorayım. İnsanları nasıl memnun edebiliriz? 10 dereyi sırtımızda taşıyıp 11. derede indirince en kötüsü oluyoruz. Yoksa hiç mi yorulmamalıyız? Gerçekten yorulmak ve artık seni taşıyamam demek suç mu? Birileri kendilerini burjuvadan veya nimetten görüp hep biz taşınmalıyız diye mi düşünüyorlar? Yoksa gerçekten bunlara böyle bir hak verildi de biz mi duymadık? Sen duyduysan söyle de biz de bilip ona göre gardımızı alalım. Taşıyalım da taşıyalım. Kaşıyalım da kaşıyalım. Alkışlayalım da alkışlayalım. Verelim de verelim. Övelim de övelim… Haklarını yemeyelim adamların. Baba yazarken şu anda da bir köpek kendi lisanıyla bir şeyler haykırıyor. Belli ki onda da var bir sıkıntı.
Saat 03.30 oldu baba. Burada son vereyim bugünkü yazıma. Ama sana o kadar anlatacağım konu var ki… Şikâyetim var sana dünyadaki kullardan. Az kalsın kıl yazıyordum baba kusura kalma. Malum bir nokta gözü kör eder. Bir adım berisi cennet, bir adım ötesi cehennem. İstim üstündeyiz. Sırat üzerinde hassas bir noktadayız. En küçük bir hamleyle Hak’tan olabildiğimiz gibi yine küçük bir yanlış hamleyle Hakk’a karşı gelip asi olabiliyoruz. Allah hayırlı ömür, hayırlı ölümler nasip eylesin. Mektubuma cevap bekliyorum. Yazamasan da ben sana yine yazacağım…
1987 yılında bir kazada; sağ kolu oğlu Müslüm'ü, hiç ayrılmadığı biricik kızı Esma'yı ve henüz doya doya sevemediği torunu Zeynep'i yanına alarak dünya sürgününü tamamlayan babam Hafız Mustafa ABANOZ için yazdım.