İlker GÜRSAN yazmış. Ben hiç çocuk olmadım ki… Çoğu der bunu. Ağlar, ağlar, anlatamaz. Kendi lisanıyla anlatır belki lakin söze dökemez. Herkes söze dökemez. O ayrı meziyettir. Ben çalışayım söze dökmeye. Arka fonda sözler yanık sesle yankılanıyor. Her şiirin iki şairi vardır. Burada hem yazan hem okuyan aynı kişi. O, daha etkili oluyor. Ve çok daha dokunuyor, etkiliyor, yaşatıyor.
Bir sürü hikâye vardır acı üzerine. Acıyı severiz biz. Acı, daha tatlı gelir bize. Acı doyurur bizi. Acılar birikir, hikâye olur, roman olur, destan olur, film olur. Destanlaşan bir aşk acısız olur mu? Mümkün mü bu?
Üvey anne elinde büyümeye çalışan bir çocuğun hikâyesini dinlediniz mi hiç? Gördünüz mü gözünüzle çocuğun nasıl eridiğini, bittiğini, ezildiğini… Babalar ölünce büyürmüş çocuklar… Siz hiç çocuk yaşta babasını kaybeden çocuklar gördünüz mü? Bedenleri küçük, ruhları büyük çocuklar… Güçleri az, cesaretleri çok olan çocuklar… Oyunları az, işleri çok olan çocuklar…
Büyükleri olup da çalıştırılan, ezilen körpe çocuklar yok mu sizce? Var dediğinizi duyar gibiyim. Hemen anlatmaya başlayacak gibisiniz. En çok konuşmak istediğiniz konuyu buldum sanırım. Öğrencilerime de açsam bu konuyu onlar da konuşur mu acaba? Denemeye değer.
Her gün yaprak döküyorum
Günden güne ölüyorum
Bu şehirden gidiyorum
Sonum hep çıkmaz sokak
Ben hiç çocuk olmadım ki
Doğar doğmaz büyüttüler
Gençlik nedir bilmedim ki
Yaşamadan öldürdüler
Kara bahtım hiç gülmedim
Bir gün yüzü hiç görmedim
Suçum neydi hiç bilmedim
Sonum hep çıkmaz sokak oy oy…
Şair böyle demiş. İçten, yanarak ağıt yakmış. Yaşamış ki etkili olmuş. Ağlatır çoğunu. Hem ağlatır hem anlattırır. Ben de bir dörtlük ekleyeyim. Gerisini de siz getirin olur mu?
Bayramlarım cenazeydi
Seyranım mı o da neydi
Ah babam bir geleydi
Gözlerim yollarda kaldı oy oy oy…
Ve günün sonunda sadece ağzınızdan o cümle dökülür: Ben hiç çocuk olmadım ki…
Allah’a emanet olunuz…