Günlerin kısa, yılların uzun olduğu zamanları özlüyor insan.
Günlerin uzun, yılların kısa olduğu zamanlar korkutuyor insanı.
Kolay sevinip çabuk affedebilmek ne güzel!
Azla kanaat edip mutlu olmak ne hoş!
Çabuk unutmak, yeni günlere yük taşımamak...
Umutları geniş, karamsarlıkları dar tutmak...
Bu ve benzeri hasletler çocuklarda var daha çok.
Çocuk ruhlularda...
Çocuk gözü çok farklı bir göz. Zaman zaman o gözlerle, o açıdan bakabilmek lazım hayata. Mutsuzluk ve umutsuzluğun, şükürsüzlüğün önüne emin olun bu şekilde daha kolay geçebiliriz.
Çocukluk zamanları küçük şeylerin bize büyük geldiği zamanlardır.
Bir ağaçta, bir evde, bir mahallede çok büyük gelir bir çocuğa.
O nesnelerin manası da, verdiği huzur da o nispette büyüktür elbette.
Büyüyünce nesneler küçük gelirken insana onlardaki mana da küçülüyor.
Küçümsüyor dünyayı büyüyen insan.
Bu da mutsuzluk doğuruyor.
Büyüklerimizden duyarız.
Ramazan ayı mesela çok uzun gelirdi bize eskiden.
Çok haz alırdık.
Yeşil yapraklar arasından bize göz kırpan kıpkırmızı kirazlara iftara kadar ne kadar da iştiyak ve arzuyla bakardık.
Onlar bizim için çok değerliydi.
Oynadığımız eski oyunlar bizim için ne kadar büyük anlamlar ifade ederdi.
Büyüklerimiz bizim gözümüzde ne kadar da bilgin, alim, bilge, ulaşılmaz insanlardı.
Zaman geçtikçe mi acaba insan hayattan, çevresinden, insanlardan daha az güzellik görüyor. İnsan mı değişiyor, insanın dışındakiler mi?
Yabani bir gül, küçükken de aynı kokuyordu, şimdi de aynı...
Dışımızdaki canlılar tabiatlarını hiç bozmadılar.
Peki, bize neden farklı geliyorlar o zaman?
Yoksa biz mi erozyona uğradık?
Hani büyüklerimiz eskiye özlem duyarak derler ya "Ey gidi eski ... zamanlar!..."
Buradan baktığımızda bizler de eskiye özenip keşke bir daha çocuk olsak ve o hazlara, tatlara, mutluluklara ulaşıp kasvetlerden, kinlerden, inatlardan, karamsarlıklardan uzaklaşsak...
Keşke bir daha çocuk olsak...
Temiz duygularla karşılaşmanız dileklerimle hayırlı ramazanlar dilerim.