Dua dua eller karıncalanır bazen. Ettiğin duaların tutmadığını düşünür, üzülürsün. Rahmeti gazabından çok daha geniş olanın kapısından ayrılamazsın yine de. O kapıyı zorlarsın. Yılmazsın. Bıkmaz, usanmazsın. Başka gidecek kapı yoktur çünkü.
İmtihan imtihan üstüne gelir. Amma ne imtihanlar! “Ey Allah’ım!” dersin. Nedir bu imtihanlar! Yorulursun. Ümidin bitme noktasına gelir. Bırakırsın artık her şeyi. Biümid olursun. Küskün olursun hayata. Her şeye belki. Veya pek çok şeye. Sonra tamamen bitmişken bir yerden bir ışık görünür. Bir rahmet kapısı. Hayat belirtisidir bu. Hayata bağlar. İç huzuru sağlar. Bardağın dolu taraflarını gösterir. Boş taraflarını unutturur. İşte o ışık; seni en çok seven, koruyan, gözeten, sahiplenen, besleyen, büyüten… Rabbinden gelir. Sünnetullah gereği Allah sana kullarını gönderir. Meleklerini. Melek yüzlülerini. Senin için onları uğraştırır. Senin için yorulurlar, ağlarlar, emek sarf ederler. Senin için onlar Allah’ın kapısını çalarlar. Allah’ın rahmet ve merhametini, senin ismini bizzat vererek öyle bir isterler ki anlatamam. Sebebini anlayamazsın bu davranışın. Hiç tanımadığın, yakının da olmayan, pek fazla bir şey de vermediğin bir insan, size dua ediyor, sadece size. İçten, samimi bir şekilde edilen bir duadır bu. Siz edilen bu duaların bir kısmını duyarsınız, etkilenirsiniz, tüyleriniz diken diken olur, kalbiniz titrer, huzur dolar. Duymadığınız halde size edilen duaları da hissedersiniz.
Allah size yakından ve uzaktan duacı melekler göndermiştir bir kere. Zira çok ihtiyacınız vardır duaya. O bolluk kapısından size de nasip olan güzellikler vardır ve yazılmıştır. Sabrın sonu selamettir. Bilirsiniz bunu. İnanırsınız. Allah sizi unutmaz, unutturmaz. Siz yeter ki O’ndan isteyin. O kapıya talip olun. O kapıdan ayrılmayın sadece. Boş çevrilmeyecek bir kapıdır, o kapı. Buna sadece inanın. İnancınızda en ufak bir şek, şüphe olmasın yeter. Boş gitmez heybeniz bu kapıdan. Hiç kimse de boş gitmedi. Hz. Eyüp sabretti, aldı. Hz. İbrahim, İsmail teslim oldu, aldı. Hz. Âdem tövbe etti aldı. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) çile çekti, mücadele etti, inandı, aldı. Yavuz Sultan Selim fethe inandı, fethetti. Fatih Sultan Mehmet de öyle. Daha kimler, kimler… Şöyle bir bakarsanız eskiye, tarihe… O kapıdan isteyip de boş dönen hiç kimse olmamış. Siz de olmayacaksınız. Bunu kesin bir kararla bilirsiniz. Rahmet gelecektir de, ne zaman, dersiniz sadece. Geciktikçe, ödül de büyür. Bekledikçe, tatlanan yemekler gibi. Yollarda taş ve diken daha çok arttıkça, hayatta denemeler, imtihanlar art arda geldikçe mükâfat daha büyük olacaktır. Bilirsiniz. Hep öyle olmuştur çünkü. Size düşen sadece inanmak ve beklemektir. Biz de inanıyoruz, bekliyoruz. Ödüller geliyor, gelecektir de. Hem dünyevi ödül hem uhrevi ödüller gelecek. Zira siz kartallar gibi yükselip, işinizi bihakkın yapıp sırtınıza binen ve sizi gagalayan kargalarla hiç uğraşmadınız.
Şahsım da çok dua alırım. Aldım da. Bunu hissettim hayatımda. Uçurumun kenarına geldim pek çok kez. Yalnız beni bir kutlu el, tutup çıkardı oradan. Annemden, yakınlarımdan, öğrencilerimden, dost ve arkadaşlarımdan, büyüklerimden, küçüklerimden, amirlerimden, memurlarımdan, belki hiç ummadığım insanlardan, en ufak bir iyilik yaptığım ve ilk tanıştığım insanlar da dâhil pek çok bela savan, güzel Allah kullarından dualar aldım. Hem de karşılıksız yaptılar bu duaları. Onun için tutacaktır bu dualar. İçten yaptılar dualarını ve isim vererek yaptılar. Bencil davranmadılar.
Dualar çok mühim. Sizin kendinize ettikleriniz değil. Başkalarının size ettikleri. Başkaları sizin için istiyor. Ne güzel değil mi? Başkalarından dua alıyorsanız, o duaların gücü sizi ayakta tutar, korur, huzur verir. Eğer birisi dua alıyorsa ona da zarar vermeye uğraşmayın derim. Başaramayacaksınız çünkü. O, duanın gücünü arkasına almıştır elhamdülillah. Allah ne muradınız varsa, ne sizin için hayırlıysa onu size versin inşallah. Allah’a emanet olunuz, sevgili okurlarım.