Haziranın son gününe bir not düşelim. İçinde en uzun gündüz olan güzel ay bitti, gitti. 30 Haziran’ı doya doya yaşamak gerek. 11 ay daha bekleyeceğiz bu zamanı bir daha yaşamak için. Günün bereketli olması için de sabah erken kalkmak gerekiyor.
Erken kalkamazsanız zaten ilham suyu kesiliyor, yazı toprağı çölleşiyor, yazı yazamıyorsunuz. Üretemiyorsunuz bir şeyler.
Yazıp üretimde bulunmamız için tetikliyor arkadan bizi okurlar. Teşvik ediyor. Kalemimizi soğutmuyor. Onlara da şükran borçluyuz.
Kuş terennümleri eşliğinde kitap okuyorsunuz. Böylece daha iyi anlaşılıyor kitap. Denizin üzerinden güneşin doğuşunu izliyorsunuz bu arada. Yavaş yavaş doğuyor güneş.
Karşı köylere gözüm takılıyor. Orakla biçilmiş ekin kümeleri görüyorum tarlalarda. Yeşil mısır tarlaları görüyorum.
Mısırlar küçük. Koyun sürülerini otlatıyor çobanlar. İnekleri çıkarıp otu bol olan yerlere bağlıyor kadınlar. Biçilmeyen ekinler biçilmeyi bekliyor. İnsanlar da ekmek yemek için ekinlerin işlenmesini. Cami minareleri köylerin tapusu gibi.
Dimdik ayaktalar. Köyü tepeden gözetliyorlar.
Mert Irmağı’nın hemen üstündeki okul bomboş, sessiz. Mert Irmağı’nın her iki yanında uzanan iki yoldan arabalar geçiyor. Bu saatlerde sesleri çok daha net duyuluyor. Hayvanların zil sesleri de öyle.
Sarı ekinler olamasa, yılan gibi kıvrılan yollar olmasa karşı köyler yemyeşil. Koyu yeşil daha çok. Çok süslü ve çekici.
Davetkâr. Gidemiyoruz. İsteğine cevap veremiyoruz oraların. Horoz sesleri bir başka yükseliyor vadiden. Sabahın sessizliğini bir de onlar deliyor.
Sabahın 6’sı da olsa işe gidiyor insanlar. Ne güzel! Çalışıyorlar, çabalıyorlar. Yatanlara inat çalışanlar da varmış diyorum, mutlu oluyorum. Hem bu saatlerde kalkanlar, tabiatın en bakir hâlini gözlemliyorlar. Akşamdan düşen çiylere, yağmurlara ilk onlar basıyor. Güneşin ilk ışıkları ilk önce onların saçlarını okşuyor.
İnsan, bir ayda en az 15 gün sabah erken kalkmalı, güneşin doğuşunu seyretmeli, okumalı, yazmalı. Sabahın o tazeliğini, temizliğini, berraklığını yaşamalı. Zaman zaman sıcak, zaman zaman yağışlı geçen haziran ayı da veda ediyor bizlere.
Temmuzda bizi nelerin beklediğini bilemiyoruz. Güzel geçirmeyi düşünüyoruz temmuzu. Yaz sıcaklarının zirveye ulaştığı aydır bu ay. Belki üç beş kere denize gideriz. Üç beş kere de kıra. Arada bir de 19 Mayıs’a.
İşe giden insanlar çoğalıyor. Kuş cıvıltıları azalıyor. Horozların sesi duyulmaz oluyor. Kahvaltı yapıyor insanlar balkonlarda. Sabahın büyüsü bozuluyor. İlham kayboluyor. Daha fazla yazamıyorum haziranın son gününü. Yağmur kararsızlıkla yağmaya devam ediyor. Hava kapalı ve karanlık. Biz de işe gitmek için okulun yolunu tutuyoruz.
Bir sala yankılanıyor minareden köylere, dağlara. Bir garip ölmüş. Genç de olsa yaşlı da olsa bir ömür bitmiş oluyor.
Haziranın bitmesi gibi. Yazımızın bitmesi gibi.
Bir dahaki senenin haziranını şimdiden beklemeye başlıyoruz. Yeşil haziran sana güle güle derken temmuza 'merhaba!' diyoruz. Merhaba temmuz!