İslam ordularının Seyhan'ı öteye geçememesi Maveraünnehir’de çok etkili sonuçlar alamaması Türkiş’lerin verdiği mücadeledendir. Türkiş Hakanı Su-lu Kağan, Seyhan'ı geçerek Maveraünnehir’de Arapları geri çekilmeye zorlayarak Ceyhun dışına itmiş. Doğudan gelen Çin tehlikesi de baş göstermişti. Çinlilerin Sarı Türkiş’lerle Kara Türkiş’leri birbirine düşürmesi Su-lu Kağan’ın geri dönmesine sebep olmuş. İslam orduları için tehlike oluşturan Su-lu Kağan bir suikast sunucu öldürülmüştür. 732’deki ölümünün hemen ardından Türkiş’ler çöküşe geçmiş artı Türkler başsız ve güçsüz duruma düşmüşlerdir. Bir dönüm noktası olarak görülen Talas Savaşı’na doğru gidilmektedir. Başsız kalan Türkler doğudan Çin, batıdan ise İslam ordularına boyun eğmek zorunda kalmakta idiler. 751’de gerçekleşen Talas Savaşı, Maveraünnehir’de Müslümanlarla Çinlilerin var olma mücadelesi olmuştur. Çinlilerin bu ağır yenilgiyi almalarında daha önce Müslüman olan ve Çin egemenliğinde asimile olmak ya da İslam bayrağı altında milli kültür ve benliğini devam ettirme gibi bir seçim yapması gereken Türklerin de Araplara yardım etmesi etkin rol oynamıştır. Talas Savaşı ile ilgili Bartholt ‘Bu muharebe Türk tarihi açısından çok mühimdir. İslam ve Çin medeniyetlerinden hangisinin bu bölgede olacağı meselesini halletmiştir’ demiştir. Türklerin de özellikle yardımı ile Talas'tan bir yıl önce Abbasilerin Emeviler’i devirerek, başa geçmesi Türk tarihi açısından önemli bir yer işgal etmektedir. Artık Türklerin ferdi veya küçük gruplar halinde değil büyük kitleler halinde İslamiyet'i benimsenesi artık git gide zenginleşen ve savaşmak istemeyen Arapların yerine taze bir askeri güç bulunmuş oldu. Bu konuda 883-844 yıllarında Abbasi halifesi olan Mu'tasım Türkleri hilafet imparatorluğu ana kuvvetleri haline getirmiş ve bunların başına Türk komutanlar atamıştır. Türklere Bağdat yakınlarında Dicle nehre kenarında Samarra adlı şehri kurdurmuş ve Türklerin savaşçı özelliklerini kaybetmemeleri için onları Arap halkı içinden çıkarmış ve evlenmeleri için onlara Türk kızlar getirtmiş, yerli halkla evlenmelerini kesinlikle yasaklamış. Çünkü Türklerin savaşçı kimliklerinin bozulmaması lazım. Bunun için de dışarıdan kız alıp vermeyi yasaklamıştır. Abbasi halifesi Me'mun döneminde Türklerle bir-iki problem dışında herhangi bir çatışma yaşamayan Abbasi hanedanlığı ordusunda bulunan Türkler vasıtası ile doğal olarak İslamiyet hızla yayılma göstermeye başlamıştır. Abbasi devlet yönetiminde görev alan Türk valilerinden Tolunoğlu Ahmet ve Toğaçoğlu Eba Muhammet Abbasi'nin zayıflamasıyla Mısır’da kısa süre de olsa bağımsızlıklarını ilan etmişler.
Arapların bu bölgeyi bu denli istemelerinin başında gaza ve cihat gelmektedir. Lakin bunun yanında göz ardı edilen bazı nedenler de mevcuttur. Bunların başında ekonomik nedenler mevcuttur. Yeni ülkelerin fethi ganimet elde etme, tabi devletlerin vereceği vergiler, yeni ticaret sahalarının açılacağı düşüncesi tam da ticaret yolları üzerinde bulunan Peygamberin hadisine mazhar olmuş topluluk gaza cihat alanı; bütün bu nedenlerin birleştiği Aşağı Türkistan, Arapların adlandırılması ile Maveraünnehir İslam ordularına biçilmiş kaftan olmuştur. İslam orduları karşısında vatanlarını korumak için direnmişler. Emeviler döneminde bir nevi başarılı da olmuşlar lakin Türkiş Hakanı Su-lu Kağan’ın bir suikaste kurban gitmesi ve başsız kalan Türk topluluğunun 751’deki Talas Savaşı’nın da bu olaylar üzerine gelmesiyle ve Emeviler’in milliyetçi yönetiminin yerine gelen daha barışçı bir politika izleyen Abbasilerle Türklerin de kaderi değişmeye başlamıştır.
Türklerin İslamiyet'i kabulündeki amiller ve İslamiyet'in Türk kültürüne olan etkisi konusuna değinilecek olunursak; İslam dini ile eski Türk töresi ve yaşayışı pek faklı değildir. İnanılan yargılardan, değerlerden vazgeçip yeni bir dine, yeni bir kültüre geçmek taktir edersiniz ki çok kolay bir şey değildir. Nitekim Türkler de İslam diniyle çok önceden tanışmış fakat üç dört asırlık bir süre zarfında ancak bunu benimseyebilmiştir. Hz. Ömer döneminden ilişkileri başlatırsak ilk yıllarda ferdi olarak İslamiyet'e geçişler başlamış. 9. ve 10. yüzyıllarda ise artık topluluklar halinde ve İtil Bulgarları ve Karahanlılar gibi Türk İslam devletleri ortaya çıkmıştır. Türklerin İslamiyet'e ısınmasında Türk kültüründen gelen benzerlikler etkilidir. Bunların başında birçok tarihçinin de cevap aradığı Türkler neden İslam dinini seçti sorusuna iki başlık atında cevap vermek mümkün. Birincisi siyasi nedenler, ikincisi sosyal ve ekonomik nedenler diye sınıflandırılabilir. Siyasi olarak Türklerin İslamiyet'i seçmesi Türklerde bulunan cihan hakimiyeti mefkuresidir. Hunlardan beri kurulan devletlerin Türkleri ve dünyayı bir çatı altında yönetme arzusu Hıristiyanların ve Müslümanlarınkinden farklıdır. Bunlar dinlerini yaymak ve benimsetmek için savaşırken Türkler, nizam-ı alem için savaşırlar yani dünyaya düzen vermek her kavmi eşit, adaletli ve ferah bir yaşam sürebilmesi için savaşır. Bu kitabelerde açıkça belirtilmiştir. Bu minval üzere egemenlikleri altına aldıkları kavimlerin din ve sosyal yaşantılarına müdahale etmemişlerdir. Türkler İslamiyet'i benimsedikten sonra bunu gaza ve cihat ile bağdaştırmış ve bu kisve altında faaliyetlerini yürütmüştür. 1058’e kadar İslam olan Türklerde başa geçen bey, halifenin onayını almak zorundaydı. Emeviler’den sonra ortaya çıkan ve Abbasilerle sürekli çatışma halinde olan Batıniler, 1058’de Abbasi halifesini esir almıştır. Bağdat'a gidip halifeyi kurtarıp tahtına oturtan Selçuklu beyi Tuğrul Bey, halifeden doğunun ve batının sultanı unvanını almış; bu unvanla beraber İslam dünyasının siyasi gücü ve koruyucusu Türkler olmuştur. 1516-1517’de Osmanlı Sultanı I. Selim’in Mısır seferleri sonucu İslam dünyasının dini lideri de 1924'te halifelik kaldırılana kadar Türkler olmuştur. Yine Türklerin İslam'ı benimsemesinin ve Türklerin bu denli nüfuz kazanmasının başlıca nedeni olarak ünlü İslam coğrafyacısı İbn Hurdazbih Horosan bölgesinin haracı karşılığında Oğuzlardan iki bin esir yollandığını kaydetmektedir. Bunların asker yapmadan önce dini bir eğitimden sonra orduda görevlendirildikleri, bunların vesilesi ile Türkler arasında İslamiyet geniş yayılış amacı göstermekte idi. Yine Türklerin Arap ordularında paralı askerlik yaptıkları söylenmekte ki bu çok tabi bir olaydır. Bilindiği üzere Türkler, Bizans’a da paralı askerlik yapmış bir millettir. Nitekim Müslüman olan Türklerin geçinecekleri kadar aldıkları parayı nitelendirerek Türkler paralı askerlik yapıyor diye lanse edilmişte olabilir.
Devamı gelecek…