“Hu Hu” diye seslenirdik komşumuza...
“Eyvallah” dilimizin pelesengi idi…
“Hay”dan gelip “hu”ya giderdik…
“Hay Hay Efendim!” diye kabul ederdik teklifleri…
“Allah, Allah, Allah, Allah” diyerek şehadete koşardık Tuna boylarında…
“Allah Allah”, “Sübhanallah”, “Allahu Ekber” idi hayretlerimiz. Şimdilerdeki gibi “Vaaaauuv” diye ya da “ohaa” diye gayri müslim kırması çığlıklar atmazdık.
“Tövbe estağfirullah”, “fesubhanallah” zikri anlatırdı kızgınlığımızı…
“Aman Allah’ım” derdik “oh my god” girmeden dilimize…
“Salavat” anlatırdı bazen yanlış bir iş yapıldığını…
“Neûzubillah” çekmek idi istemediğimiz bir şey görünce zikrimiz…
“Bismillah” ile başlardı her hayrın başı.
“Hay Allah” iyiliğimizi vermeye devam edeydi…
“Allah Allah İllallah, Muhammedun Resulullah” sonrası derdik alkışlarla yiğitlere “Maşallah”
“Ya sabır” öfkemizin ilacı idi…
“Hasbünallâhü ve ni’mel-vekîl!” diyerek Allah’ı “vekil” ederdik çaresiz kalınca…
“Ya Şafi” dokunurdu yaramıza merhemden evvel…
“İnna lillah” ayeti teselli ederdi geride kalanları…
“Hak’ka yürürdük” eskiden ölmezdik biz…
“Bu da geçer ya hû!”, “Vazgeç ya hû!”, “Hoş gör ya hû!” hatları süslerdi Tekke ve zâviyelerin, iş yerlerimizin duvarlarını, psikiyatrik ilaçlarlar dünyamıza girmeden…
-Velhasılı kelam Azizim! eskiden yaşarken zikrederdik, şimdi zikrederken bile o hali yaşamıyoruz…”
O güzel hallerimize tekrar dönmemiz ve yaşamamız dileği ile...
Bu yazıyı ilk yazana ve köşesinde paylaşan Sevinç Falcıoğlu Atalı Hocahanıma da teşekkür ediyorum...