Çocuğuma bizler ve çevresindekiler 'Büyüyünce ne olacaksın?' diye sorarız.
Kızım ise bu sorularla sorumluluğunun arttığını, artık büyüdüğünü fark eder.
Büyümek nasıl bir şeydir?
Evet, o büyümüştü ve liseye gidiyordu.
Öğretmenleri, arkadaşları vardı.
Öğretmenlerim...
Geçmişin öğreticisi, geleceğin kurucusu olan öğretmenlerimiz.
Ne güzel söylemişti Hz. Ali: “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.”
29 harf olduğuna göre biz kaç yıl köle olmalıyız?
Ödeyebilir miyiz bu omuzlarımdan bütün vücudumuza yayılan minnettarlık duygusunu?
Hayır...
Savaşmayı öğretiyorsunuz çocuklarımıza, cehalete karşı savaşmayı.
Kazanmışlardı elbette.
Sizler bir kandil gibi kendinizi tüketerek çocuklarımıza ve bizlere ışık vermeye çalıştınız.
Gemiyle bir yolculuğa çıktık hepimiz.
Kaptan öğretmenlerimiz çocuklarımızsa onların dümenlerinde yer alıyorlar.
Cehaletten bilgeliğe doğru gidiyoruz.
Cehalet ve bilgelik...
Tek bir şey biliyoruz. O da hiçbir şey bilmediğimiz.
Her gün farklı bilgiler öğretiyorsunuz çocuklarımıza.
Öğrendikçe bilgiye aç olduklarını görüyorlar, size daha fazla muhtaç oluyorlar.
Öğretmenlerimiz işte o an daha çok büyüyorlar gözümüzde.
Akıllarında o kadar bilgiyi nasıl tutabiliyorlardı?
Bir kişiyi cehaletten nasıl kurtarabiliyorlardı?
Karar verdik...
Ben sizleri görünce öğretmen olmak istemiyorum.
Bu kadar büyük bir vebalin altına giremem.
Kendime güvenmediğimden değil cehaletten korktuğum içindir istemeyişim.
Sorumluluğunuz çok büyüktür, yükünüz pek ağırdır.
Allah sizlere kolaylıklar versinler.
Ve şimdi yazıma attığım başlığın sebebini açıklamak isterim.
“Kime en içten, en samimi duygularla, çekinmeden, güvenerek, gönül hoşluğuyla hitap edersiniz?” sorusuna ben şu cevabı yazarım: SİZE… SİZE… SİZE…
‘Veliden Öğretmene Mektup’ projemiz için bugün Namık Kemal Anadolu Lisesi öğrencisi Sevgi Çam’ın (11/A) annesi bir mektup yazdı.
Köşemden şükranlarımı, minnetlerimi sunuyorum.
Bütün öğrencilerimize ve velilerimize layık olmaya çalışacağız.
Sağlıcakla kalınız…