Ahmet Emin hemen hemen her sabah odamın kapısında annesini arıyor. Anne, anne, anne diyor. Çarşaflarım yıkanacak. Harçlığım var. Yemekler güzel. Öğretmenlerim güzel, okulum güzel ama seni özlüyorum. Kimse duymasın diye de buradan seninle konuşuyorum. Seni özlüyorum, her imkânım olmasına rağmen burada çok mutlu değilim. Senden ayrı kaldığıma üzülüyorum her sabah arıyor annesini. Ben duyuyorum ancak duymamış gibi davranıyorum. Annesinden helallik istiyor. Ona mutlu olduğunu da hissettiriyor aslında ama en çok özlem ve hasret cenderesinde olduğunu dile getiriyor. Çalan zil sesi ile konuşma bitiyor. Ahmet Emin yorgun adımlarla derse gidiyor. Konuşayım diyorum Ahmet Emin'le cesaret edemiyorum. Her gün her sabah Ahmet Emin'in annesi ile olan samimi, içten, sıcak konuşmasını dinliyorum...
Cuma günleri bizim için çok özeldir, muteberdir, kutsaldır, bayramdır. Bizim okulumuzda bu bayram daha bir başka kutlanır.
Bu cuma namazını Hasan Emre kıldıracak. Hasan Emre heyecanlı hocam, diyor siz edebiyat öğretmenisiniz. Bir de okuyacağım hutbeyi siz dinler misiniz? Dinliyorum, eksiklerini söylüyorum. Gidiyor Hasan Emre. Az önce bir çocuk gibi saf, temiz ve küçük olan Hasan Emre şimdi imamet makamına geçip mihrapta durup altı yüz cemaatin önünde imam oluyor. Çok güzel bir hutbe okuyup güzel bir namaz kıldırıyor. Öğretmenlerinin önüne geçiyor. Bizler, öğrencilerimizin arkasında namaz kılıyoruz. Öğrencimizi imam tayin ediyoruz, ona tâbi oluyoruz, onu gururlandırıyoruz, hayata hazırlıyoruz. Hasan Emre için bu cuma imamlık yaptığı cuma çok mühim. Anlatıyor ailesine, arkadaşlarına, çok güzel bir hatıra olarak hatıra defterine bugünü özellikle kaydediyor.
Sadık ile yolum kesişiyor, annesi sık sık geliyor Sadık'ın. Sadık'ta problemler var, devamsızlık, derse geç gelme, okula gelmeme, annesine yalan söyleme... Bir sürü olumsuzluk. Ama Sadık çok güzel bir çocuk, olgun, müspet... Araştırıyorum. Sadık neden böyle, neden ismiyle tezat yaşıyor?
Bakıyorum ki Sadık'ın annesi ile babası ayrı ve Sadık, babaya düşman. Araştırdığıma göre baba da onu sevmiyor, dışlıyor, dövüyor. Anne, annelik merhametiyle kucak açıyor, merhamet ediyor, çırpınıyor, ev temizliyor. Sadık'ı okutmak istiyor, takip ediyor, her zaman arıyor beni cep telefonumdan. Sadık bugün geldi mi? Ben de nöbetçi öğrenci gönderip baktırıyorum, sorduruyorum. Sadık yok ama annesi evden okula gidiyorum diye çıktı diyor. Sadık okula gelmemiş, gelmiyor. Kim bilir, nerede, kiminle ne yapıyor, neler düşünüyor, kafasından neler geçiyor ak yüzlü, karakaşlı Sadık'ın?
Sadık örgün eğitimden ayrılıp Açıköğretim İmam Hatip Lisesi'nde yine karşıma çıkıyor... Annesiyle abla kardeş gibi oluyoruz. Dertleşiyoruz. Sadık işe gidiyorum diye evden ayrılıyor, araştırıyoruz, işe gitmiyor. Açık liseye de devam etmiyor. Örgün eğitimde başaramadığı, belki başarmasına izin verilmediği, engellendiği Sadık; Açıköğretim'de de başarılı olamıyor. Annesi kızıyor ancak Sadık dinlemiyor. Sadık büyüyor, sıkıntılar bitmiyor... Büyüyor, büyüyor, büyüyor...
Sadık aslında çok zeki bir çocuk, çok sevimli bir gül gibi, bir evlat gibi ama sıkıntılı... Acıyorsunuz, üzülüyorsunuz. Gözleriniz yaşarıyor, annenin çaresiz çırpınışlarını görünce dünya bu mu diyorsunuz? Dünya bu mu? İnsanlık bu mu? Sadık böyle hâllere düşürülür mü? Babalık bu mu, toplum bu mu, ahlak bu mu, sabır bu mu, katlanma bu mu? Sözüm ona biyolojik baba 5 dakikalık zevk için Sadık'ın annesini terk ediyor. Sadık babanın hiç umurunda değil. Ama Sadık, adam, karakterli, etrafına güzellikler saçan bir gül gibi. Zalimliğe dur demesini de biliyor. Annesini savunuyor, koruyor, erkeklik iç güdüsüyle küçücük Sadık... Bir sürü soru soruyorsunuz Sadık kayboluyor... Toplumdaki bozulmuş çark öğütüyor, bitiriyor, kemiriyor. Üzülüyorsunuz yardımcı olmaya çalışıyorsunuz, nasihat ediyorsunuz. Hayat böyledir diyorsunuz. Sadık hayat acımasızdır, seni seven biri var. Sadık birileri var, onlar için yaşamamız, sabretmemiz gerekir. Başarmalısın Sadık... Sadık zor anlıyor... Kafasında öyle düşünceler var ki... Siz onu anlayamıyorsunuz... O düşünceleri gideremiyorsunuz... O düşünceler geceleri başını yastığa koyunca kemiriyor Sadık'ı. Sadık, Sadık, Sadık... Bu toplumun, bu babaların, bu insanlık senin günahından nasıl tövbe edecek Sadık? Çok güzel bir yere gelecek çocuk kayboluyor. Sadık kayboluyorsun. Seni kimler yaktı Sadık? Neden bu hâllere düştün Sadık? Zeki Sadık, akıllı Sadık, güzel Sadık, sana kimler kıydı Sadık?
Not: Yazının ikinci kısmı pazartesi günü bu köşede sizlerle.