Hikmet Karagöz öldü...
Birçoğumuz O'nu Bizimkiler dizisindeki "Abbas" karakteri ile tanıyoruz. Ama O, Hoşçakal Yarın'dan En Büyük Şaban'a, Çıplak Vatandaş'tan Alnımdaki Bıçak Yarası'na kadar birçok unutulmaz filmde rol almış bir tiyatrocu, sinema emekçisi. Hikmet ağabeyi bizler için anlamlı kılan ise bir Samsunlu olması.
31 Aralık 1946 Vezirköprü doğumlu olan Hikmet Karagöz aynı zamanda da bir ressamdı; iyi bir tiyatrocu, iyi bir sinema emekçisi olmasının yanında...
3 gün önce vefat etti. Kimi haberlerde yer aldı, kiminde görülmedi bile. Kendi memleketinde bile adam akıllı anılmadı, haber bile olmadı.
Samsun, bu konuda çok cılız bir kent. Sanatçılarına, yetiştirdiği değerlere sahip çıkamayan, dolayısıyla da onların da Samsun'a ilgisinin azalmasına neden olan bir şehir. Oysaki bu şehir nice değerler yetiştirmiş.
Müzik alanında Orhan Gencebay'dan Orhan Hakalmaz'a, Yıldıray Çınar'dan Sagopa Kajmer'e, yeni neslin çok sevdiği Emrah Karaduman'dan Güliz Ayla'ya kadar onlarca isim var Samsunlu olan...
Tiyatro deseniz, Avni Dilligil gibi bir ustadan Levent Kırca'ya, Aliye Rona'dan Ferhan Şensoy'a, tiyatronun kilometre taşları...
Şair ve yazar derseniz, Cemal Safi'den Neyzen Tevfik'e, Vedat Türkali'den Sevim Ak'a kadar bir sürü isim...
Karikatürist ve ressam diyorsanız, Behiç Ak'tan Bedri Koraman'a, Semih Poroy'a kadar birçok tanınmış isim...
Sinema, dizi derseniz, Ahu Türkpençe'den Mehmet Aslantuğ'a, Uğurtan Sayıner'den Hikmet Karagöz'e kadar geniş bir yelpaze...
Bunun haricinde bilim, siyaset alanlarında yetişmiş onlarca isim...
Ali Fuat Başgil'den tutun da Murat Karayalçın'a kadar nice isimler...
Aslında Samsun bir zamanlar tiyatronun, sinemanın, müziğin yönlendiricisi konumunda bir şehir. Ama gün geçtikçe artan kozmopolit yapı, kenti dönüştürdü, hem değerlerine sahip çıkamaz bir hale geldi hem de bu kozmopolit yapı kent kültürünü erozyona uğrattı...
Samsunlu sanatçılar küstü, Samsun onları küstürdü.
Bunun canlı şahidiyim. Bundan yaklaşık 12 sene önce, rahmetli Levent Kırca ile İstanbul'da buluşmuştum. O zamanlar arkadaşım sinemacı Umut İnci ile birlikte bir "kültür sanat" dergisi çıkarmaya çalışıyorduk. Belki hatırlayanlar olacaktır, ismi Samsun Vizyon'du.
Samsun'dan kalkıp, Levent Kırca'nın yanına gittim. İstanbul'a varınca, telefon ettim. Dedim ki, "Ben Samsun'dan geliyorum, sizinle röportaj yapmak istiyorum. Müsaitseniz görüşebilir miyiz?"
Aldığım cevap beni çok üzmüştü. "Ben Samsun'dan kimse ile görüşmek istemiyorum" demişti.
Ben de kendisine, röportajı yapmadan İstanbul'dan ayrılmayacağımı, cebimde 3-4 günlük idare edecek kadar bir param kaldığını, gerekirse kapısının önünde yatacağımı söylemiştim. Aradan yarım saat, 45 dakika gibi bir zaman geçmişti. Telefonum çaldı. Arayan Levent Kırca'ydı. "Gel bakalım inatçı çocuk, yarın sabah seni 4. Levent'teki evime bekliyorum" dedi.
O anki mutluluğumu anlatamam sizlere.
Ertesi gün 4. Levent'e gittim. Beni evinde ağırladı. Ev dediğimiz de aslında 4-5 katlı bir apartman ve bizim bu zamana kadar izlediğimiz bütün Olacak O Kadar bölümlerinin çekildiği mini bir plato aynı zamanda. Oturduk, röportaja başladık. Konu konuya açtı ve iş Samsun'a geldi. "Neden" diye sordum, "Samsun ile ilgili böyle davranıyorsunuz?", "Röportajı bile kabul etmediniz, ne yaşadınız ki?" dedim.
Kendisi de bana, Samsun'un sanatçılarına sahip çıkmayan bir kent olduğunu söyledi. "İlla ki ölmemiz mi lazım bizim adımıza bir şeyler yapmaları için, ne adımızı bir sokağa verdiler, ne bir okula ne bir parka. Bırak bunları, bir abdesthaneye bile verseler mutlu olurduk" dedi.
O kadar haklıydı ki aslında.
Ölümünün üzerinden kaç yıl geçti, Levent Kırca'nın adı ne bir sokağa verildi, ne bir parka. Hatta onun adına bir tiyatro etkinliği, tiyatro festilvali bile düzenlenebilirdi. Ama olmadı. Bunda belki onun muhalif kişiliğe sahip olmasının da payı vardır ama sanat politik tavırlardan daha önemlidir. Siyaseten bakılmaz bazı olaylara. Ama maalesef bu kentte bunu yaşıyoruz. Aynı sıkıntı ünlü yazar, "komünist" Vedat Türkali için de geçerli. İnsanların hayranlıkla okuduğu, fikirlerine büyük önem verdiği Vedat Türkali'nin Samsunlu olduğunu bilen bile yoktur belki aramızda...
Velhasıl, Samsun gerçekten bu konuda sınıfta kalmış bir şehir. Elindeki değerleri bilmeyen bir şehir.
Oysaki bugün Adana dediğimiz zaman akla nasıl ki Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur, Ümit Besen, Hakkı Bulut, Murat Kekilli geliyorsa...
Trabzon denilince nasıl ki Volkan Konak, Sunay Akın, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Erol Günaydın geliyorsa...
Ordu dediğimiz zaman Kamil Sönmez, Erdal Beşikçioğlu, Soner Arıca, Kadir İnanır geliyorsa...
Samsun denilince de akla gelen o kadar çok fazla isim var ki...
Bunları kent olarak sahiplenmeli ve onlara uygun işler hayata geçirmeliyiz...
Buna film festivalleri de tiyatro festivalleri de müzik festivalleri de dahil...
Elimizde çok güzel malzemeler var. Önemli olan bu gücü bir araya getirebilmek.
Yoksa günden güne kaybettiğimiz değerleri ölümünden sonra anlamanın, onları ölümden sonra onurlandırmanın bir anlamı yok. Yaşarken değerini bilmeliyiz...
Oğuz Atay'ın Tehlikeli Oyunlar kitabında dediği gibi, "Beni hemen anlamalısın, çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum."
Buradan bir kez daha değerli sinema ve tiyatro emekçisi, ressam Hikmet Karagöz'e, nam-ı diğer Abbas'a Allah'tan rahmet, sevenlerine ve Samsun halkına başsağlığı diliyorum.
Sağlıcakla kalın.