Son zamanların gündemi Korona. Mikron ölçeğinde bir virüs, dünyanın tüm sistemini alt edecek neredeyse. Büyük ekonomiler çökme noktasına geldi, insanların günlük rutini başlı başına değişti, eskiye dair ne varsa artık bir anlamı kalmadı.
Bu virüs aynı zamanda bize, insanlığın doğa içerisinde ne kadar da aciz, ne kadar da çözümsüz olduğunu gösterdi. Hastalıklara, felaketlere, açlığa alışkın insanoğlu, 21. yüzyılda sanki distopik bir romanın karakteri haline geldi.
Şöyle bir gerçek var ki doğa tıpkı geçmişte olduğu gibi, bugün de kurallarını kendisinin koyduğu bu oyunda, bize karşı galip geldi. Umudumuz, bu galibiyeti önlemek, bilimle mücadele etmek.
Peki, bunca gün tartışılan, bizleri bir yaprak gibi sağa sola savuran, tüm bildiklerimizi, ezberimizi bozan bu olay, insanoğlunun elindekilerinin değerini bilmesine vesile oldu mu? Buna cevabım, kocaman bir HAYIR.
Doğanın dengesini bozmakta, felaketlere zemin hazırlamakta çok mahiriz. Hızımızı kesmeden de buna devam ediyoruz. Dünyanın birçok coğrafyasından sayısız örnek verebiliriz... Nükleer santraller, HESler, savaşlar, katliamlar, hayvanlara karşı işlenen suçlar vs...
Örnek çok. Dediğim gibi, bu konuda çok mahiriz. Elimizden geleni ardımıza koymuyoruz talan konusunda. Doğal olarak da tabiatın bize cevabı ağır oluyor.
Yakın çevremize bakalım mesela. Yaşadığımız ile...
Doğanın birçok güzelliğini sınırları içinde barındıran ama bizler tarafından adeta sahipsiz bir kilim parçası gibi oradan oraya sürüklenen kentimiz.
Bir yanında zehir saçan fabrikalar, bir yanında çevreyi katleden gözü dönmüş tüccarlar...
Sağımız solumuz çevrilmiş, bir cendere içinde sıkışıp kalmışız.
Örnek vermeye başlayacak olursak, ülkemizin en verimli ovalarına sahip, adeta cennetten bir parça olan Havza’da, Şahin Dağları delik deşik ediliyor. On binlerce ağaç kesildi. Doğal yaşam insan eliyle yok ediliyor. Sondaj kuyuları ile doğal zemin geri dönüşü imkansız yaralar alıyor. Peki, ne için? Bir avuç altın için.
Havzalıya soran yok, Samsunluya soran yok...
Hadi bırakın Samsun'u...
O ormanın asıl sahiplerini; ağaçları, kuşları, böcekleri, doğal yaşamın nimetlerini düşünen kimse yok.
Bakın bu fotoğraf Uşak ilimizin uydu görüntüsü. Şahin Dağları’nı delik deşik etmeye başlayan firma Uşak’ın dörtte birini tahrip etmiş.
Bu fotoğrafı görüp de yüreği sızlamayan varsa, insanlığından şüphe ederim. İnsanın içini çizen bir kare. Ve haklı isyana ses veren kimse de yok. Bu konuda emek veren bir avuç insan ise bu katliamdan dönüş için büyük bir çaba sarf ediyor.
Peki, iş sadece Şahin Dağları mı? Hayır. Yine çok uzağa gitmeye gerek yok. Kavak'ta, Köseli Köyü'nde yine bir çevre katliamı var. Tarım arazilerinin içine dikilmiş bir çimento fabrikası. İlçe halkı, köy sakinleri mücadele veriyor. Ama kulaklar sağır. Gözler kapalı.
Yine uzağa gitmeye gerek yok. Çarşamba'da biyokütle enerji santrali için de verilen mücadele ortada. Ama ısrarla görmezden geliniyor.
Sonuç olarak, yaşadığımız süreç bize doğa karşısında ne kadar rezil bir durumda olduğumuzu ama ısrarla da onu yaralamaktan geri kalmadığımızı gösteriyor.
İnsanoğlunun hırsı, meta sevdası, doğa ile inatlaşmasının sonuçlarını bugün istisnasız hepimiz yaşıyoruz. Ders almamız ümidi ile…