Ülkemizde kanayan yaralardan birisi olan çocuk gelinlerle ilgili yeterli ölçüde kamuoyu oluşmamış durumda. Ancak hayatın içinde öyle hikayeler var ki bu sorunun acilen ele alınması gerektiği gerçekliğini değiştirmiyor.
Dünyada her 10 kadından 3’ünün çocuk gelin olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu rakamlar ülkemiz ile de paralellik göstermekte. Erken evliliklerin kentsel/kırsal alanlara, bölgelere ve kız çocuklarının demografik özelliklerine ve evliliklerinin nasıl kurulduğuna göre farklılaştığını da hesaba katarsak, özellikle kırsal kesimde bu olgunun hayatın doğal bir akışı gibi algılandığını görebiliriz.
Erken evlilik, ‘fiziksel, fizyolojik ve psikolojik açılardan evlilik ve çocuk doğurma sorumluluğu taşımaya hazır olmadan ve genellikle 18 yaşından önce’ gerçekleşen evliliklerdir. Ülkemizde, sadece dini nikâhla, ailelerinin isteğiyle, kendilerinden yaşça daha büyük olan birinci derece akrabaları ile evlenen kadınlar arasında erken evliliğin daha yaygın olduğu bir gerçek.
Bu konuda mücadelede çocuk yaştaki evliliklerin önlenmesinde, kız çocuklarının en az lise düzeyinde eğitime sahip olmaları, alınması gereken önlemler arasında ilk sıradadır. Ancak sadece yasal düzenlemelerle çözülemeyen sorunla mücadelede, toplumun çocuk gelinleri meşru gören zihniyetini değiştirecek çalışmalara da gerek duyulmaktadır.
Erken yaşta evliliklerin yaygınlığı ve biçimleri tarihsel ve kültürel olarak toplumlara göre değişse de ataerkil toplumlarda çocuk yaşta evlilikler benzer sonuçlar yaratan önemli sosyal sorunlardan biridir.
Erken yaşta yaşanan cinsellik ve anneliğin getirdiği anne ve çocuk sağlığı sorunlarının yanı sıra eğitim ve istihdamda erkeklerin gerisinde kalma, sosyal dışlanma, eş ve eşin ailesinden daha fazla baskı ve şiddete maruz kalma, erken evliliklerin getirdiği sonuçlardandır. Bu olumsuz sonuçlardan daha çok kadınların etkilenmesi, çocuk gelin sorununun toplumsal cinsiyet eşitsizliği temelinde yaşandığını göstermektedir.
Kız çocuklarının erken yaşta evliliklerini teşvik eden nedenler arasında ekonomik problemler evlilik öncesi cinsel ilişki yaşanma olasılığını azaltarak aile namusunun korunma kaygısı, küçük yaşta evlenen kadınların daha kolay kontrol edilebilmesi ve daha fazla sayıda çocuk doğurabilmeleri sayılabilir.
Evliliğin yaygın bir kurum olduğu, evlilik kararını ailenin erkek üyelerinin verdiği, ataerkil ilişkilerin daha baskın olduğu toplumlar ile kalkınma düzeyinin düşük olduğu toplumlarda çocuk yaşlardaki evlilikler her zaman daha fazladır.
Çiftlerin özgür ve tam onaylarıyla kurulması gereken evliliğin, çocukluk dönemi tamamlanmadan gerçekleşmesi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW), Çocuk Hakları Sözleşmesi, Pekin Konferansı gibi uluslararası konferans ve sözleşmelerin sonuçlarıyla çelişmektedir.
Düzenlemelere rağmen, çocuk yaşta evliliklerin halen var olması, sorunun sadece yasalar yoluyla çözülemeyeceğini, çocuk gelinleri onaylayan ve meşru gören sosyal ve kültürel değer yargılarının çoğu zaman yasalardan daha güçlü olabildiğini göstermektedir.
Türkiye’de çocuk yaşta evlilik sorunu, daha çok ilk evlenme yaşları ve erken evliliklerin sonuçları arasında yer alan adölesan gebelikler çerçevesinde ele alınmakta, çocuk gelinler konusuna odaklanan çalışma sayısı ise sınırlı kalmaktadır.
Çocuk yaşta evlilik, kadınların kamusal alanda yer almalarını sınırlandırırken, özel yaşamlarında daha az söz sahibi olmalarına neden olmaktadır. Kamusal yaşama katılım açısından en önemli göstergelerden biri, kadınların eğitim düzeyidir. Uzun yıllar boyunca kadınların eğitimden yararlanmalarına izin vermeyen ataerkil sistemin ürünlerinden biri de, eğitim düzeyinin genellikle erkeklerde daha yüksek olmasıdır. Bu nedenle, kadınların eğitim düzeyinin düşüklüğü, kız çocuklarının erken evliliklerinin hem nedeni hem de sonucudur. Yoksul ailelerin üstesinden gelemedikleri masraflarını, kız çocuklarını erken yaşta evlendirerek azaltma ve aynı zamanda başlık parası ile aile gelirini artırma yolunu seçtikleri de görülmektedir
Dünyada ve ülkemizde birçok sorun ile boğuşurken aslında yanı başımızda var olan, eşimizden dostumuzdan, komşumuzdan, mahallemizden şahit olduğumuz çocuk yaşta evlilik meselesi sadece çocuk haklarının ihlali değil aslında bir hayat gaspıdır.
Hayalleri olan, kendi istediği bir hayatı yaşamak ve önünde seçenekler varken bu hakları elinden alınan, fiziki olarak, psikolojik olarak istismar edilen çocuk gelinlerle ilgili toplumsal duyarlılığı arttırmalıyız. Bunda konuda uzmanların yapacağı sosyal çalışmalardan ziyade toplumun kadına ve erkeği bakışındaki ataerkil yargıyı yıkmak ve çocuk gelin meselesinin bir hak ihlali olduğunu öğretmek gerekmektedir.
Bu konuda yapılan çalışmalara destek vermek, önyargılarımızı ve toplumsal normlar neticesinde edindiğimiz bakış açımızı değiştirmek ve bilinçlenmek çözümün bir parçasıdır. Çocuk gelinlerin olmadığı, çocukların hayallerinin solmadığı bir dünya dileği ile...
Sağlıcakla kalın.
(Kaynak: Sosyoloji Araştırmaları Dergisi; Çocuk Gelin Olmaya Giden Yol, İlknur YÜKSEL-KAPTANOĞLU-Banu ERGÖÇMEN)