Yaşadığımız felaketler bize çok şeyi öğretti. Unuttuğumuz şeylerin farkına vardık. Örneğin sağlığımızın ne kadar değerli olduğunu, sevdiklerimize doyasıya sarılmanın mutluluğunu, birlikte vakit geçirmeyi, özgürce sokaklarda gezmeyi, kimi zaman sıkılarak gittiğimiz okulumuzun değerini, evimizde huzurla oturduğumuz günleri...
Bunlar öylesine insani şeyler ki değerini kaybedince anlıyoruz. Tıpkı sevdiklerimize onları sevdiğimizi söyleyemediğimiz ancak hastalandıklarında ya da öldüklerinde yüzümüze çarpan o acı gerçek gibi. "Ne kadar da severmişim meğer" deyip, pişmanlıklar dehlizinde yüzdüğümüz gibi...
Bu süreç bize bir şey daha öğretti. Sağlığın, eğitimin, barınmanın, gıda gereksiniminin para ile satılmaması gereken, herkesin eşit ve adil bir şekilde yararlanmasının şart olduğu gerçeğini.
Bakın, pandemi sürecinde eğitim ve sağlık anlamında yaşanan eşitsizlikler ortada. Sağlığı ve eğitimi paralı hale getiren, onu bir hak olmaktan çıkartarak, zenginlerin ulaşabileceği ya da ekonomik olarak alt sınıfta dahi olsa, çocuğunun geleceği için kendi öz giderlerinden feragat edip eğitime bütçe ayıranların yararlanabildiği bir olgu haline getirdiler.
Özel okullar açarak, eğitimde fırsat eşitliğini yok ettiler. Bir yanda 40 kişilik sınıflarda birçok materyalden, bilgisayardan, oyun alanlarından, teknolojik gelişmelerden uzak, kimi zaman interneti dahi çekmeyen okullardaki öğrenciler ile diğer yanda tam donanımlı, futbol, basketbol, tenis sahaları, yüzme havuzları olan, öğrencinin her biri ile özel ilgilenilen, teknolojinin bütün nimetlerinden faydalanan ve bu özgüven ile hayata 1-0 önde başlayan bir öğrenci kitlesi oluşturdular. Ve bu iki farklı grubu, aynı sınava sokmaya devam ediyorlar. Bir tarafta bir sürü engel ile karşılaşan, kalitesiz (maalesef eğitim sistemimizde bir kaliteden söz edemeyiz) eğitim alan, sosyo kültürel olarak kendisini mevcut düzenin içinde ezilmiş sayan, aldığı eğitim neticesinde akranlarından geri kalanlarla, bütün nimetlere kavuşanları aynı sistem içinde değerlendirmek bu ülkenin çocuklarına yapılan en büyük haksızlıklardan birisi.
Bunun haricinde özel okullar ile aslında bir başka açığı kapattılar ama aynı zamanda da ücretli köleler ordusu oluşturdular. Atanamayan öğretmenleri özel okullar vasıtası ile bir potada eritirken, diğer yandan da öğretmenin elini kolunu bağlayıp, günde 14 saat çalışmaya, asgari ücret almaya (hatta kimi özel okullarda asgari ücretin de altında), hafta sonu da dahil çalışmaya mecbur kıldılar.
Tüm bunların yanında pandemi sürecinde gördük ki ülkemizde eğitim eşit değil. Pandemi öncesinde yaşanan eşitsizlik, pandemi ile birlikte ayyuka çıkmış, uzaktan eğitim sistemi yine toplumun üst sınıflarına hizmet etmiş, sosyo ekonomik olarak geri kalmış ailelerin çocukları bu fırsat eşitsizliğinin yine kurbanı olmuştur. Hala interneti olmayan, olsa dahi kota aşımı nedeniyle yüksek ücret ödeyen, evinde bilgisayarı olmayan, tableti-cep telefonu olmayan hatta ve hatta bulunduğu yerde internet dahi çekmeyen çocuklar bu sistemin heba ettiği öğrenciler olarak tarihe geçecektir. Ancak tarih bir şeyi daha yazacaktır. Buna karşı önlem almayan, üç maymunu oynayan, sorunlara çözüm üretmekten aciz yetkilileri de...
Gelelim bir diğer meseleye... Pandemi ile anladık ki sağlık da tıpkı eğitim sistemi gibi ayrışmaların odağında. Sağlığı piyasaya teslim ettiler. Toplumcu sağlıktan uzaklaşıp, medikalci anlayışa teslim ettiler. Sağlığımız artık kamunun koruması altında değil, özel ilaç şirketlerinin, şirketleşmiş hastanelerin elinde. Koruyucu sağlık hizmetlerinden uzaklaştık. Kaliteli doktorları özel sağlık kurumlarına kaptırdık. Günlük kapasitesinin üzerinde hasta bakan doktorları mesleklerinden uzaklaştırdık. Tükenmişlik sendromuna soktuk. Şiddet ile onların moralini, motivasyonunu bozduk. Kamuda çalışmalarını teşvik etmektense, kaçmaları için neredeyse yarıştık. Sonuç olarak, pandemi sürecinde de üzerlerine binen yük ile hekimlerimizin ve sağlık çalışanlarının bırakın sorunlarına çare olmayı, onları kaderleri ile baş başa bıraktık. İşte bu da kamudan uzaklaşmanın, sağlığı bir piyasa aracı olarak görmenin sonucu olarak karşımıza çıkmaya başladı.
Bugün, parası olanın test yaptırdığı, parası olmayanın "semptom" beklediği, evine dolmuş ile gönderildiği, acil kapılarında bekletildiği bir süreç yaşıyoruz. Zaten Sağlık Bakanlığı'nın verilerine de inanmıyoruz. Güven sorunu yaşıyoruz. Bizlere daha pandemi rakamları ile ilgili doğru düzgün bilgi vermeyenlerin, bizlere sunacağı sağlık hizmetlerinden şüphe duymamamız elde mi?
Ve barınma hakkı... İzmir depremi ile yeniden gündeme geldi. Deprem oldu, binlerce insan sokaklarda kaldı. Çadır kentler kuruldu. Yıkılan evlerin kontrol edilmediği, imar afları ile denetimsizlik ile bu hale geldiği ortaya çıktı. Deprem sonrası yurttaşlara yapılan yardımlarla ilgili ciddi sıkıntılar yaşandı. Kiracı, ev sahibi ayrımının yanı sıra, bölgedeki kira fiyatları kontrolden çıktı. Velhasıl her bireyin sağlıklı, güvenilir barınma ihtiyacı maalesef diğer deprem bölgelerinde olduğu gibi İzmir'de de karşılanmadı. Ama bize barınma hakkını yeniden hatırlattı.
Son olarak, bu süreç gösterdi ki eğitim, sağlık, barınma gıda gibi konular bizlerin en temel hakkı. Her yurttaş, bu haklardan eşit ölçüde, adil bir biçimde, hiçbir sosyal statü, ekonomik durum fark etmeksizin yararlanmak zorunda. Devletin asli görevi insan gibi yaşamanın en temel ihtiyaçları olan bu haklardan tüm yurttaşlarını ayrımsız bir şekilde faydalandırmak ve gerekli tedbirleri almayı sağlamaktır.
Bugün, eğitime, sağlığa, barınmaya, gıdaya ayrılması gereken bütçeler, kamuya faydası tartışılır yerlere ayrılmaktadır. Bir tarafta hastane önlerinde kuyrukta bekleyenler, atanamayan öğretmenler, interneti-tableti olmayan çocuklar, evi olmayan depremzedeler, aç insanlar varken bizlere "dinimizi" öğreten kurumların milyonluk makam araçlarına binmesi, milyonluk tesisler yaptırması, öğretmenden fazla imam tahsis etmesi hiç de vicdani değildir.
Eğitim, sağlık, barınma lüks değil, Anayasal birer haktır. Pandemi süreci bizlere gösterdi ki, bu alanlarda iyileştirmeler yapmak zorundayız. Eğitimi, sağlığı güçlendirmek ve herkesin eşit faydalanabileceği bir noktaya getirmek zorundayız.
Önümüzdeki yıllarda eğitime ve sağlığa daha fazla bütçe ayrılması dileğinin ötesinde bunun için herkesin katkı sunması dileğiyle...
Sağlıcakla kalın...
Tebrik ediyorum hocam, doğru tespitler, takip ediyoruz