Sanırım artık alıştık...
Ölümlere öylesine alıştık ki artık tepkisiz kalmaya başladık. Bu tepkisizlik hali öyle bir duruma geldi ki bırakın bir ölümü, yüzlerce hayatın son bulduğu ölümlere bile duyarsız kalmaya başladık. Ölümün kanıksanma hali bu olsa gerek. Soma'da, Çorlu tren katliamında, Ankara Gar katliamında, Van'da mültecilerin batan teknesinde, kadın cinayetlerinde, çocuk cinayetlerinde...
Bizim için ölümler birer rakam haline gelmeye başladı. Oysaki her ölüm ardından yüzlerce acı bırakıyor. Kiminin eşi, kiminin ağabeyi, kiminin annesi, babası...
Onlarla birlikte başka hayatlar da yok olup gidiyor.
Dün yine bir cinayet ile sarsıldık. Tıpkı bundan bir iki hafta önce olduğu gibi...
Hatta ondan da bir hafta önce, hatta ve hatta ondan bir hafta kadar daha önce...
Haftalarımız ölümle dolu. Bu ölümlerin acı tarafı, bizlerin kontrolünde, bizlerin etkisi ile yaşanıyor olması.
Dün Muğla'da bir kadın vahşice öldürüldü. Vahşet kelimesinin bile yetersiz kaldığı bir ölüm bu. Gencecik bir kadın, önce boğularak öldürüldü, ardından yakılmaya çalışıldı, bir varile konuldu ve ormanda üstüne beton dökülerek katledildi. Artık alışık olduğumuz bir kelime kalıbı haline gelen "kadın cinayetlerinden" birisi yaşandı.
Sebebi için onlarca şey söylenmeye başladı bile. Hiçbir gerekçe vahşi bir cinayeti haklı çıkaramaz. Suçtan kurtulmak için genç kadının kendisini eşine söylemek ile tehdit ettiğini söylemeye başladı bile katil. Hatta bu haberler sonrası gerek sosyal medyada gerek haber yorumlarında bu ölümü "haklı" bulanlar bile türemeye başladı. Genç kadının evli bir erkek ile beraber olmasının ahlak bekçiliğine soyunanlar da cabası. Ahlak dersi verenler hiç televizyon izlemiyor sanırım. Yaşanan doğrudur, yanlıştır, bunun hükmünü vermek bize düşmez. Hiçbir bahane de bu cinayeti "masum" göstermez. Burada verilen tepkiler bile bizlerin bu cinayetlere giden yollardaki taşları nasıl döşediğimizin bir göstergesidir.
Toplum olarak çocuklarımızı yetiştirme tarzımız, onlara empoze ettiğimiz ahlak anlayışı, kadına bakış açısı, erkek egemen bir dil ve davranış dayatması, bizleri kadın cinayetlerinde birer şüpheli haline getiriyor doğal olarak.
Erkeğin "sevgisinden öldürdüğü" bir toplum anlayışı ile "ya benimsin ya kara toprağın" mottosuyla, kadın erkekten ayrılamaz, kadın tek başına gezemez, kadın sevgili yapamaz, kadın tek yaşayamaz gibi bir anlayışın yanında "namus" kavramı ile yüceleştirilen ve özellikle "kime göre ve neye göre ahlak" sorusundan bağımsız şekilde hayatımıza dikte edilen anlayışlar, bizleri cinayetlere ortak ediyor.
Öyle değil mi zaten...
Cinayetlere sıfat takma ihtiyacı hissediyoruz sürekli. "Aşk cinayeti", "namus cinayeti", "eş cinayeti"...
Oysa ki cinayet, cinayettir. Hafifletici unsuru, haklı yanı olamaz.
Bir diğer nokta ise, kadın cinayetlerinin gerçek anlamda "politik" olduğudur. Toplumun dayattığı ahlak normları, yetiştirilme tarzları bizleri politize eden bir durumdur. Bir anlık sinir değil planlı bir eylemdir bu cinayetler. Öncesi ve sonrası vardır. Kadına bakış açımızın bir yansımasıdır.
Tıpkı dün olduğu gibi. Muğla'daki cinayette her ne kadar "tehdit" ve "reddedilme" bahanelerine sığınılsa da, asıl bakış açısı, kadının bir erkeği istememesine karşı dayatılan tavırdır. Bir kadın bir erkek ile olmak istemediğini beyan etmiş, bu kararının karşılığında da öldürülmüştür...
Bizler, toplumsal normlarımıza çeki düzen vermeden, kendimizi sorgulamadan, çocuklarımızı yetiştirme tarzımızı, kadına, çocuğa bakış açımızı değiştirmeden, cinayetleri engellemek mümkün değil.
Çünkü katiller her yerde... Aramızda. Yanımızda. Yatağımızda. Evimizde. Otobüs durağında. Taksi kuyruğunda. Markette. AVM'de. Her yerde...
Şiddet, şiddete duyulan ilgi, kadın, çocuk ve hayvan nefreti içimizde...
Sanmayın ki kadın cinayetleri ile çocuk tecavüzleri, cinayetleri, hayvan cinayetleri birbirinden bağımsız. Hepsi bir örüntü içerisinde, birbiri ile sımsıkı bağlarla bağlı ve kökeni toplumsal kodlarımıza kadar inen bir hal içinde.
Bizlere düşen, içimize kadar işleyen bu kodları değiştirmek. Reddetmek. Dayatılan, canlar alan, canlar yakan, birileri tarafından ise kutsanan bu anlayışı, çocuklarımızdan başlayarak değiştirmek. Aksi halde bugün arkasından ağladığımız ve üzüldüğümüz kadın cinayetlerine annemizi, kız kardeşimizi, eşimizi, arkadaşımızı kurban edebiliriz...
#kadıncinayetleripolitiktir
Selam ve saygıyla.