Bir gün...
Yolsuzum...
Jargonu bilenler anlayacaktır...
Amiyane tabiri ile meteliğe kurşun atıyorum...
Kadifekale'de oturuyoruz...
Merkeze inmeye dolmuş param yok...
Eller cebimde yürüyerek geldim her zaman takıldığımız çay ocağına.
Zaten oraya da borç çizmeyi aşmış...
Sigarasızım da...
Birisi gelse de, bir dal alsam diye dört gözle bekliyorum...
Yakın sayılacak bir arkadaşım geldi.
Cebinden yeni açılmış paketi çıkardı.
Bir dal yaktı.
Derin bir nefes çekti.
"Bir sigara verir misin?" dedim.
"Veremem" dedi.
Şaka yapıyor sandım.
Bir kez daha istedim.
"Veremem abi, git al" dedi.
Öyle utandım ki...
Bunu anlatmaya kelimeler yetmez.
Herkes bize bakıyor.
Yerin dibine girdim.
Ve inanır mısınız, o gün sigarayı bıraktım.
Gerçi daha sonra yeniden başladım ama...
O gün paranın değerini, parasızlığın çaresizliğini ve gurur incitici halini çok iyi anladım...
Bu anı nereden geldi aklıma derseniz...
Son haftalarda ekonomik nedenlerden yaşanan intiharlar gündemimizde.
Herkesin bir yorumu var.
Kimisi intihar edenleri zayıflık ile suçluyor, kimisi eleştiriyor, kimisi gelinen noktayı sorguluyor.
Konuşulan intihar vakalarında ortak nedenleri ise kimisi de görmek istemiyor.
İstanbul’da dört kardeş...
Antalya'da çocukları ve eşiyle birlikte intihar eden baba...
Ne acı…
Bir insanın eşini, çocuklarını ölüme kendi elleri ile göndermeyi göze alması, bunu düşünmesi ve uygulaması.
Ardında bıraktığı not, her şeyi özetliyor aslında.
Demek ki o "baba", çok kapı çalmış...
İş aramış, bulamamış...
Bulsa yetirememiş...
İşin altından kalkamamış.
Ve sanıyorum ki gururuna dokunan bir şey olmuş.
Burada intihar güzellemesi değil tabii ki bu satırlar.
Sadece insanların görmek istemediği ufak detaylar, bazen hayata mal olabiliyor.
Sizin için küçük görünen bir olay, o baba için omuzlayamayacağı bir şey olabilir.
Basitçe...
Çocuklarının okulundan istenen bir kitabı alamamak...
Eşinin beğendiği bir kazağa para yetirememek...
Sabah ekmek alacak parayı cebinde bulamamak...
İş ararken karnı aç dolanmak...
Elektriğini kesmek...
Suyunu gasp etmek...
Sivil bir ölüme mahkum olmak...
Her kararın bardağı taşıran bir damlası vardır.
Kim bilir her iki aile için bardağı taşıran o "küçücük" mesele neydi?
Bunca cana sebep olan büyük fotoğraf belli...
Ekonomi...
Bu konuda ayrıca diyeceklerim var.
Bir başka yazıda ele alacağım.
Bu olaylar gözlerimizi açmalı.
Eşimizi, dostumuzu, ailemizi, komşumuzu gözetmeliyiz.
"Komşusu açken, tok yatan bizden değildir" düsturu ile yola çıkanların, hayatlarında buna uygun yaşamadıkları için belki bu noktadayız.
Ölümlere üzülüyoruz ama gözlerimiz hala kör, kulaklarımız hala sağır.
Yardım çığlıklarını duymuyoruz.
Kaldırın kafanızı...
Bakın...
Görün...
Ses verin...
Düşünün...
Ve şu soruya cevap arayın...
Bir insan neden vazgeçer?