Mevlana Celaleddin-i Rumi, bir gün insanlardan uzaklaşıp biraz dinlenmek için dergahın dışında bir ağacın altına oturmuş.
Orada bir karıncanın, bir ekmek parçasını ağzına alıp, yuvarlayarak büyük bir gayretle taşımaya çalıştığını görür.
Ama ekmek karıncadan birkaç misli daha büyük...
‘Bu nasıl bir iş, nasıl bir gayret’ der ve karıncayı takip etmeye başlar.
Karınca, uzun bir mücadeleden sonra yuvanın başına gelir.
Yuva küçücük, ekmek büyük olduğu için yuvaya bir türlü girmez.
Zavallı karınca, gayretinden hiç vazgeçmez, bir oradan uğraşır, bir buradan.
Ama girmesi mümkün değil.
Bunun üzerine Mevlana hazretleri, ‘Ya Rabbi, bu insanoğlu ne acayiptir. Bu ekmek yuvaya giremezken, bu kadar evler, hanlar, apartmanlar, mallar, daracık olan mezara nasıl girecek’ der.
Öyle ya, bir kefen bir de amel.
Mezarda başka bir şey yok.
Dünya bir sınav.
Terme’de bir baba oğlunu 5 çuval fındık için öldürdü.
5 çuval, yüz bin olsun ne değişir.
Baba oğluna acımadan kurşun yağdırdı.
İnsanın aklı mantığı almıyor.
Baba evladını nasıl öldürür?
5 çuval fındığı satmak isteyen oğula, babası karşı çıkıyor.
Tartışma başlıyor, belindeki silahı çıkartıp 5 kurşun sıkıyor.
Baba kaçıyor, ambulans çağırmada yok.
Sonra bir ahırda mışıl mışıl uyurken yakalanıyor.
Sadece acı bir örnek.
İnsanlık vasıflarımızı bir anda unutuyoruz.
Anne, baba, kardeş, ağabey, dost, arkadaş, komşu.
Bir anda katil olabiliyoruz.
Ne için?
5 çuval fındık, 7 kat cehennem için.