Şu fani dünyada Oğlak'a en iyi gelen şey tırmanmaktır. Oğlak yorulmak nedir bilmeden tırmanır, inat ve hırsla tırmanır. Oğlak tırmandıkça açılır, tırmandıkça rahatlar, tırmandıkça hafifler. Yüksek dağların zirvesi Oğlak'ın doğal mekanıdır.
Oğlak burcu içgüdüsel olarak zor görevlerin insanı olduğuna inanır. Disiplinli ve istikrarlı çalışması, azmi ve sabrı onu en üst görevlere, en kilit noktalara taşır. Soğukkanlı yapısı gereği "Ateşten Gömleği" giymeye herkesten fazla taliptir. Yapılan istatistikler devlet başkanı ve bakanların çoğunun Oğlak burcu veya Satürn idaresindeki kişiler olduğunu doğrulamaktadır.
Politika deyince Zodyak'ın meşhur Aslan- Akrep- Oğlak üçlemesi daima iş başındadır. Onlar zirve için kıran kırana mücadele ederken başkalarının kalkıp da böyle ağır görevlere talip olmasına hiç gerek yoktur! Hem Oğlak'ın buzlarının çözülebilmesi için bu ateşten gömleğe herkesten daha çok ihtiyacı vardır...
Oğlak burcu başarıya odaklı olduğundan "En tepede ben olacağım" sendromundan muzdariptir. Ancak her çıkışın bir inişi olduğunu hatırlaması için efendisi Satürn arada bir ona diz çöktürür. Bu nedenle Oğlak burcunun en zayıf noktası dizleridir.
Başarılı olma takıntısı dizlerine vurur. Ruhsal gerilimleri dizlerine vurur, sevme yeteneksizliği dizlerine vurur, imkansız aşkları dizlerine vurur. Hayatında çözemediği ne kadar sorun varsa hepsi dizlerine vurur...
Oysa kalbi güm güm vurduğunda dizleri bu ağır sinirsel gerilimden kurtulacaktır. Birine aşık olmasının önündeki en büyük engel makus talihi değil korkularıdır! Korkularıyla yüzleşmeyi başardığında kalbi deva, dizleri derman bulur.
Oğlak burcu iş dünyasının acımasız rekabet ve zorlu maratonuna göre programlandığından yakın ve sıcak ilişkiler kurmakta zorlanır. Duygularını bastırır, sevgi ve ilgisini esirger. Kasılıp kalır, soğuk terler döker. Çoğunlukla gönül ilişkilerinde hüsrana uğrar.
Oğlak'ın dünyası somut ve gerçekçidir. Ödenecek kira, aidat ve faturalar varken kendini kandırmaya, düş görmeye veya hayal kurmaya ayıracak zamanı yoktur. Bu nedenle bir türlü gevşeyemez ve zamanla duyguları da derisi gibi nasır bağlar.
Oğlak kalabalıklardan haz etmez. Kalabalıklara karışmaz. O insan perhizi yapar. Kalabalıklarla arasındaki mesafe açıldıkça rahatlar, daraldıkça rahatsızlık duyar. İnzivaya çekilmeye meyillidir. Şikayet etse de aslında yalnızlığı sever.
Oğlak burcunun sorumluluk duygusu bir hayli ağır çektiğinden suçluluk duygusu yakasını hiç bırakmaz. Gene de hiçbir güç onu kendisine aşırı baskı yapan yüklerin altına girmekten alıkoyamaz zira o bilinçaltında varoluşunun bir anlam kazanabilmesi için eziyet çekmesi gerektiğine inanır.
Bu nedenle kimsenin taşımayacağı yüklerin altına seve seve girer. Ona soracak olursanız nerede bir sıkıntı, sorun ya da mecburiyet varsa gelip onu bulur! Sorun makus talihindedir! Gerçekte olan şey ise bilinçaltı eziyet çekme talebinin evren tarafından karşılanmasıdır!
Oğlak burcu, Yükselen Oğlak veya Satürn Yükselende olanlar doğuştan yaşlıdır. Dünyaya hoşaflık erik gibi buruş buruş gelir, kocaman elleri ve fırıncı küreği gibi ince uzun ayaklarıyla adeta ben büyük işler başarmak için dünyaya geldim der gibidir...
Oğlak çocukluğunda büyümüşte küçülmüş gibidir. Ergenlikte omuzları düşük, gözlerinin feri sönük bir ihtiyar genç havasındadır. Oysa zaman tanrısı avuçlarında sakladığı sihirle sessiz sedasız hep onun bir adım gerisindedir.
Orta yaş eşiğine geldiğinde başından aşağı yağan sihirli yıldız tozlarıyla kırçıl keçi bir anda mucizevî bir şekilde gençleşir. Satürn kırışıklıkları ütüler ve bahtının kilitlerini açar. Oğlak burcunun somurtkan yüzü gülmeye, gergin vücut hatları gevşemeye, ciddi yüz ifadesi de yumuşamaya başlar...
Nihayet iki yakası (bahtı ve tahtı) geç de olsa bir araya gelen Oğlak burcu göz kamaştırır. Bu zaman tanrısı Kronos' un Oğlak burcu için en sona sakladığı paha biçilmez değerdeki armağanıdır. Öyle ki 12 burç içinde sadece Oğlak burcu yaşlı doğar genç ölür!