BİR insanın taşıdığı karakter sırtında taşıdığı elbiseden daha önemlidir.
Ya da makamından, mevkiinden…
Hatta tesadüfen bulunduğu yerden.
Goethe’nin çok beğendiğim bir tanımı var bu konuda;
“Her insanın üç karakteri vardır; belli ettiği karakter, sahip olduğu karakter ve sahip olduğunu sandığı karakter.”
Sahip olduklarını sanıp, belli ettikleri ile hayatımıza girenler bu grupta en tehlikeli olanlardır.
Zira unutuldukları yerden menfaat kazanımları için verdikleriyle bir yere gelenler sadece ait olmadıkları o makamların karakterini yansıtmaya çalışırlar.
Ki, bu sahteciliktir!
Yanıltmaktır!
Dolandırıcılıktır!
Kişilik bozukluğunun topluma yansıtılmasıdır!
Bu nedendir biliyor musunuz?
Hayatta sahip olunabilecek bin bir türlü sıfat varken bazıları hayasızlığı ve arsızlığı mesken edinmişlerdir kendilerine…
Dünü çabuk unuturlar.
Hakları olmadığı halde elde ettikleri makam ve mevkiiler onları hayata ve kişilere tepe gözlükleriyle bakmalarına olanak verir.
Geleceği unutturur.
Çünkü ister istemez yarın mutlaka gelecektir.
Sayılı günler çabuk bitecek ve herkes aslına, layık olduğu yere geri dönecektir.
Böbürlenmek…
Gerdan kırmak…
Dudak altı gülümseyerek küçük görmek işte bunların, karakter yoksunlarının karakteristik davranışıdır.
Şirazi’den esinlenerek diyorum ki;
“Güneşin bile zerre sayıldığı bir kainatta kendini büyük görüp, bir halt zannetmek edebe uymadığı gibi zavallı bedenlerin işidir.”
Güç para gibidir oysa…
El değiştirir.
Zamanı gelip elinden alındığında çıplak kalırsın.
Batışın başlangıcıdır, o an!
Onun için acziyetinin farkında ol.
Olacaksan güneş gibi ol.
Batıyorsan da…
Ki, batacaksın.
Güneş gibi bat ki…
Zavallılığın tartışılmasın!