RAMAZAN ayı boyunca oruç görevlerini ifa edenlerin niyetini Allah kabul etsin diyerek başlamak istiyorum.
İnançlı insanlara en büyük hazzı veren bir ayı geride bırakarak geldik bugünlere…
Çoğumuz için kolay olmadığını düşünüyorum bu gelişin.
Mutlu ve huzurlu olmayan insanlar hak ettiği sevinçleri de arzu ettikleri gibi yaşayamazlar.
Burukturlar…
Ümitsizdirler…
Umutsuzdurlar…
Geleceğin hiçbir şeyi değiştirmeyeceği kaygısı bedenlerini saran karamsarlığın tetikleyicisidir her zaman.
Yarınların dünü aratacağı endişesi yüzlerin asık olmasının en önemli nedenidir.
İşsiz…
Aşsız…
Sahipsiz bir toplumun bireyi olmak ve öyle yaşamak, mutluluk kapılarını açacak olmaktan uzaktır.
Bir müddettir böyle yaşıyoruz ülke olarak.
Geçmişin huzurlu, umutlu, yüzü gülen, gelecekten kaygı duymayan toplumu olmaktan hızla uzaklaştık senelere sari olarak.
Anne, baba evladını…
Evlat geleceğini düşünerek demekten vazgeçtim günü nasıl kurtaracağını bilemeden yaşamanın huzursuzluğu ile hızla umudunu tüketmekte.
Oysa biz Türk halkı olarak kendi kendine yeten bir ülkede yaşadığımızı bilirken, ne kadar da mutluyduk.
Aldığımız eğitimlerin bizi gelecekte bir yerlere ulaştıracağını ve saygın birer vatandaş olarak toplum içinde yer almamızı sağlayacağından ne kadar da emindik.
Toplumun tamamını etkileyecek sağlık durumlarında güçlü devlet anlayışına ne kadar da sığınmıştık.
Bakın o umutlardan, sevinçlerden nerelere geldik.
Bir Pandemi süreci her şeyi nasıl da değiştirdi.
‘Takke düştü kel göründü’ deyimi her gerçeği fark etmemizi sağladı.
Gelecek, kaygı…
Sevinç, hüzün…
Umut, umutsuzluk olup, çıkıverdi.
Ne kadarda karamsar bir tablo çizdin, diyebilirsiniz.
Ama yurdum insanının mübarek ayı geride bıraktığımız bugünde, ‘Bayram Sevinci’ni yaşadığını söyleyebilir misiniz?