SAMSUN, Karadeniz Bölgesi’nin en büyük kenti..
Bu yönü tartışmaya kapalı..
Kimliğimizi bulamadığımız ve hala aramaya çalıştığımız doğrudur..
Ama bu, gerçeklerin üzerini örtmeye yetmiyor..
Yaklaşık 1 milyon 300 bin nüfusa sahibiz..
Karadeniz’in en uzun sahili bu kenttedir..
Doğal güzelliklerinin yanında tarihsel zenginliklere de sahibiz..
Tarım mı, Sanayi’mi hala karar veremedik belki ama;
Ülkenin en önemli iki tarım ovası, Bafra ve Çarşamba Ovaları sınırlarımızın içinde.
Hepsini bir kenara bıraktım biz;
Atatürk Şehriyiz..
Milli Mücadelenin meşalesinin yandığı bir kentin çocuklarıyız..
Sadece bu ülke değil dünya bizi öyle tanıyor..
Yükselmek, yücelmek isteyen herkesin olmak istediği bir yer..
O nedenle, göç almakta çok mahiriz.
Bu da bizi, homojen bir yapıya sahip olmaktan uzak kılıyor..
Her grup kendi içinde kutuplaşıyor bu şehirde.
Dernek enflasyonunun yaşanmasının en büyük nedenini bu oluşturuyor..
Büyük kent olmanın kaderidir bu..
Ekonomisinden, sosyalitesinden, siyasetinden nemalanmak isteyenler istedikleri yolu bulabilir ama sıra kentin yolunu açmaya, menfaatini korumaya, kaybedilenleri kazanmaya geldi mi, kendi köşelerine çekilmeye başlarlar..
Ben şuralıyım, ben buralıyım kolaycılığı burada ortaya çıkmaya başlar..
Bu kentte ne vardır, ne yoktur çok ilgilerini çekmez.
Hatta Samsun’dan doğdukları yerlere hizmet götürmek telaşında oldukları dedikodularının çıkış noktasıdır bu!..
Sorsanız, hiçbiri kabul etmeyecektir.
Hafta içi veya sonu herhangi bir gün sokağa çıkıyorum mesela..
Bayi, bayi dolaşıyorum gazete alıp, okumak için..
Saat 10.00, 10.30 hatta bazen 12.00’ye kadar bu kentte gazete okumak mümkün olmuyor!..
Çünkü gazetesi başka yerde basılıp, geliyor..
Kaçta geleceği de, gönderenlerin umurunda olmuyor!
İşte onun için soruyorum bu kentin sırtından bir yerlere gelenlere;
-“Ben BİR tv kanalında Samsun’un hava durumunun bile sonradan verilmesinden bile rahatsız olurken, sizler Karadeniz’in en büyük kentinin insanlarının sabah kalktıklarında gazete okuyamamalarından rahatsız olmuyor musunuz” diye..