YILLARDIR futbol dünyasının içinde olan biri olarak, türbinlerde ve evde televizyonlarından maç seyredenler arasında yüz binlerce teknik direktör çıkmasına alıştık artık.
Hiç sahaya inmemelerine…
Hiç forma giymemelerine…
Hiçbir takımla beraber hafta boyu antrenmanlarda bulunmamalarına…
Hiç yedek kulübesinde bulunmamış olmalarına rağmen fütursuzca ahkam kesenlere de alıştık artık.
Bu işe yirmi dört saatlerini verenlerden daha iyi bilirler bu beyzadeleri…
Hayatlarını futbola adamış ve haftanın her gününde futbolcularıyla beraber olan teknik adamlardan daha iyi tanırlar futbolcularını...
Kimin oynayıp, kimin oynamayacağı veya kimin girip, kimin çıkacağı konusunda tartışmasız yetkili bilgi sahibidir onlar.
Peki, sadece futbolda mı vardır, böylesi düşünceler?
Elbette değil!
Tek satır okumadan bilgi sahibi olanların…
Bir bakkal bile yönetmeden ülkeyi yöneteceğini iddia edenlerin ülkesidir benim ülkem…
Üretim nasıl yapılır?
Dolar nasıl düşer?
Faiz nasıl iner?
Milli gelir nasıl artar?
İşçinin, memurun, emeklinin, sağlık çalışanının maaşlarını yükseltecek kaynak nasıl yaratılır?
Hiç düşünmeyin, onlara sorun!
Hasbelkader geldikleri yerlerde hazır maaşlara konmanın rahatlığıyla ulema kesilmişlerdir.
Bitirdikleri ortaokul veya liseden Ekonomi Profesörü olarak mezun edilmişlerdir.
Aslında bir halt bildikleri yoktur da verdikleri mesajlar, ‘Ben buradayım’ demenin ukala bir yoludur.
Bir garip ülkedir, benim ülkem.
Okumadan, yaşamadan zırvalayan, sözüm ona alimlerle doludur.
Her şeyin, her makamın ve her yetkinin bu kadar basitleştirildiği bir ortamda, ülkede bu tiplerin söz sahibi olması son derece makuldür.