KRİTİK günler aşamasında gel bir imtihandan geçmek gibi düşünmek gerek bu günleri…
Cenabı Allah sınıyor desem, bize akıl fikir vermiş.
Kendinizi geliştirin, kötülüklerden sakının demiş.
Biz, o yüce iradenin bize bahşettiklerini yönetemiyorsak, suçu kendimizden başka kimde arayabiliriz ki?
Ders almıyoruz…
Akıllanmıyoruz…
Kendimizi, ailemizi, toplumumuzu düşünmüyoruz…
‘Saldık çayıra, Allah kayıra’ düsturumuz, felsefemiz olmuş…
Ondan sonra neden kırmızıya boyandık diye, bön bön birbirimize bakmaktayız.
Dün, Emniyet Müdürümüz Sn. Dr. Ömer Urhal beyefendi ile kısa bir telefon görüşmemiz oldu.
Binlerce HES kodu sorgulaması yaptıklarını, virüsün yayılmasının önlenmesi konusunda son derece titiz ve hassas olduklarını söyledi.
Emniyetin çalışmalarını yakından takip ettiğim için biliyorum gelişmeleri.
Ama sadece polisiye tedbirler yetmez ki…
İyi biliyorum ki polise görünmeden her yasağı delmenin bir halt olduğunu düşünerek hareket eden bireyler var aramızda…
Bizim arkadaşlarımız…
Bizim dostlarımız…
Bizim evlatlarımız…
En yakınımızdakilere bile sorumluluk duygularını aşılayamıyorsak her şeyi kontrollere, denetimlere ve yetkililerin çabasına bırakmanın nafile olduğunu ne zaman öğreneceğiz?
Öğrendiğimizde artık vaktin geç olacağını bugünden görmek, bu kadar mı zor?
İnadına mı bu hareketler?
HES kodu uygulaması yapılan Mecidiye Caddesi girişinde çekilen resimlere bakıyorum, sanki bedava altın dağıtıyorlarmış da, millet birbirinin çiğniyormuş gibi bir görüntü var.
Esnaf, bu kalabalığın yüzde birinin dahi kendilerine uğramadığını söylerken bu insanlarımız hangi akla hizmetten, bu yanlış davranışlar içerisinde olmakta ısrar ediyorlar dersiniz?
Hadi gelin, ‘Bir musibet, bin nasihatten iyidir’ sözünden hareketle, her yanlışı cezalandıralım.
İşi çözecek mi, sizce?
Kişinin bilincini yükseltmeden onu musibet ilan etmek, iyi gelir mi?