ZİFİRİ karanlık vardı gözlerini açtığında.
Kımıldayamadığını hissetti.
Hatta nefes almakta zorlanıyordu..
Ortalık toz, duman ne önünü, ne sağını, solunu göremedi.
Ellerinle gözlerini silmeyi denedi, başaramadı..
Sanki zincirle bağlanmış gibiydi..
“Rüya mı görüyorum acaba” dedi kendi kendine..
Hani elleri serbest olsa bir çimdik atacak kendine uyanık olup, olmadığı anlayacaktı..
Ne olduğunu anlamaya çalıştı.
Etrafına bakınıp, tanıdık bir şeyler görmek istedi..
Yok, yok mümkün değildi..
Sırt üstü yattığı yerden bir dakika önce seyrettiği gökyüzünü görmeye niyetlendi ama ne mümkün!..
Sanki hayat karanlığa gömülmüştü..
Canlı, canlı tabuta girmiş gibi hissetti kendini..
Ama sanki derinlerden bazı sesler geliyor gibiydi..
Bazen bir kazma, bazen seslerini duyurmaya çalışan birileri..
İşte o zaman biraz toparladı kendini.
Oturduğu yerde her şeyin sallandığını ve bir anda bir toz bulutuyla birlikte bilemediği bir konumda olduğun anladı.
Deprem olmuştu.
Deprem olmuş ve bugüne kadar sığınak bildiği ve her korkusunda kendisini içine attığı evi başına yıkılmıştı..
Zaman zaman kendi kendine düşünür ve “deprem olup, enkaz altında kalsam ne yaparım” diye geçirirdi içinden.
Ölüm bir anlıktı da, yaşama imkanı bulsa bir nefese ihtiyacı olur muydu acaba?..
Karanlığa alışmaya çalışırken, “ Zor da olsa nefes alıyorum” dedi..
Uzaktan gelen kazma ve ara sıra duyduğu, “Kimse var mı” sesleri gittikçe yaklaştı..
“Buradayım” diyebildi nefesinin yettiğince..
Ne geçti bilemedi ama bir el uzanıverdi,“Merak etme seni kurtardık” diyen..
İstemsiz gözyaşları dökülüverdi gözlerinden..
Hiç düşünmemişti ama hayat dediğin alabildiğin “Bir nefes” ve duyabildiğin “Bir ses” olduğunu anlayıverdi..
Keşke deprem herkese ona davrandığı gibi merhametli olabilseydi!...