YENİ nesil kızar biliyorum, “Ah nerede, o eski bayramlar” denilmesine…
Yaşamayan bilemez elbette.
Bayram günlerinin iple çekilmesini…
Büyüklerin ellerinden tutup üst, baş için alışverişe gidilmesini…
Evlenecek kız gibi hazırlanıp hazır edilmesini….
Her evin kesesine uygun kurbanlığı temin edip kasabın beklenmesini…
Gerçi bu kurbanlık işi her evde kısmi terör estirmiştir.
Büyükler sabırsızdır.
Kasap gelecek hayvanı kesecek…
Döşe yakın yerden kuşbaşını hazır edecek…
O etler mutfakta kavurmaya dönecek.
Hatırladığım büyükler kavurma pişine kadar aç dururlar, bir şey yemezlerdi.
İşte hem kavurma, hem açlık telaşı babaları özellikle sinir küpü ederdi.
Sonra hep beraber kahvaltı masasına oturulur.
Kahvaltı sonrasında küçük kaplarda komşuların hakkı evlerine kavuşturulurdu
Ziyaretler günün her saatine sığardı o zamanlar.
Önce ailenin en büyüklerine gidilir.
Sonrasında yaş gruplarına göre küçükler kendi büyüklerine giderdi el öpmeye.
Yani aynı kişilerle çeşitli yerlerde birkaç kez bayramlaşma olurdu.
Kimse yüksünmezdi kapı kapı dolaşmaktan…
Yıllar geçtikçe bayramlarda kışa döndü.
Hatta buzul çağına girdi.
Önce kartvizitler devreye girdi.
Sonra telefonlaşmalar…
Çağdaşlaşmaya başladıktan sonra ufak ufak herkes birbirinden kaçmaya başladı.
İmkanı olanlar Ege, Akdeniz sahillerinde.
Kimileri yazlıklarında.
Bazıları yakın köylerinde.
Eh artık nasıl bayramlaşsınlar?
Yapamazlardı elbette.
Bayramlar artık buzul çağına girmişlerdi.
Yollarda çığ nedeniyle kapanmaya başlamıştı.
Şimdilerde zil sesi bile duyulmuyor.
Bazen kimse gelmediğinden.
Bazen de zil sesi içerden duyulamadığından!
Akşamları lambalar bile yakılmıyor.
Televizyonların sesi ancak seyredenlerin duyabileceği kadar.
Her şey, herkes garipleşti.
Öksüz, yetim ve fakir fukaranın olduğu gibi.
Bayramlarında boynu bükük…
Olsun yine de hepinizin canı sağ olsun.
Ziliniz sessiz, ışıklarınız kapalı olsa da;
Bayramınız kutlu olsun…