PAZARTESİ günü 23 Nisan ile ilgili yazdığım ve Ulu Önder Mustafa kemal Atatürk’ü konu ettiğim yazı çok beğenildi.
Birçok dostumdan bu konuda tebrik telefonu aldım.
Beni yazının içeriğinin beğenilmesinden çok sindirilmiş duyguların tazeliği ve köpürmesi daha çok mutlu etti.
İyi biliyorum ki bizimle beraber yaşayan toplum katmanlarının bir kısmı bidayetten beri yobazdı.
Onların hayata bakışı…
Ülkeyi, görmek istedikleri yer…
Aile, birey yaşam şekilleri…
Hep farklı oldu.
Değişmelerini beklemiyorum da…
Bazıları da bunu da çok iyi biliyorum;
Atatürk’e, cumhuriyete, demokrasiye bakışları, inançları yüreklerinde bir yerde yaşıyor.
Ama varlıklarını ve güçlerini, egemenliklerini sürdürebilmek için birilerine yaranır görünmek zorunda hissediyorlar kendilerini…
Kızamıyorum onlara…
Zira koltuk tatlı!
Güç sahibi olmak, gücün avantajlarını kullanmak farklı.
Bir de bizim gibileri var.
İnançlarını,
Sevgilerini,
Sahip olduklarına saygılarını hiç yitirmemiş olanlar.
Atatürk sevdalıları…
Cumhuriyet aşıkları…
Demokrasi inançlıları…
Bu ülkü ve sevdalıları yarınlara taşıyacak olanlar.
Bizler…
Ve bizden sonra bayrağı devir alacak olanlar…
Çok radikal bir örnekle bitirmek istiyorum.
Torunum İlkokul 1. sınıf talebesi…
Babasının iş yoğunluğu nedeniyle okula her sabah ben götürüyor, akşamları da ben alıyorum.
Geçen gün bana ne dedi, biliyor musunuz?
-Dede sen ne zaman öleceksin?
-Ne bileyim kızım, ölmek kalmak bizim elimizde değil ki…
- Sen ölürsen beni kim getirip, götürecek?
‘Benim okulum bitsin olur mu’ deyiverdi o saf, temiz kalbiyle…
‘Kimin, ne zaman öleceğini Allah bilir değil mi?’ diye ikinci bir soru ekledi.
‘Evet’ dedim…
Peşine ne ekledi, tahmin edebilir misiniz?
‘Ama bak Atatürk hiç ölmedi. Hala yaşıyor. Keşke sen de öyle olabilsen…’
İşte olay bu!
Sır burada!
Vatana, değerlere olan aşkın gizemi burada…
Bu nesiller yaşadıkça,
Ne 23 Nisanlar biter.
Ne de Atatürk ölür.