HAYAT ile tanıştığı andan itibaren tüm duyguları bir bedende beraber yaşamayı arzu eder insan…
‘Hayat müşterektir’ deyimi ile burada tanışır insan.
Bu beraberliği destekleyen ise duygulardır.
Üzüntüler…
Acılar…
Sevgiler…
Sevgisizlikler…
Ancak hayat serüveni içinde paylaşıldığında anlam kazanan ve baş edilebilen duygulardır.
Ne yazık ki her zaman bu döngü içerisinde bulamıyoruz kendimizi…
Yalnızlaşıyoruz…
Kimsesizleşiyoruz…
Yolun başında sahiplenileceğini umduğunuz duygularla,
Bir bakıyorsunuz, bir başınıza kalıyorsunuz.
Kim bilir, kaç kere yaşadık?
Kim bilir, kaç kez hissettik kimsesizliği bedenimizde, değil mi?
Zamanla baş etmeyi öğreniyor insan, bu duyguları daha önce yaşayanların rehberliğinde…
Yoksa nasıl sonlanırdı, genç bir yüreğin göz yuvalarından dolup, taşan yaşlar?
Yutkunurken, bir yumruk tıkıyormuş gibi olan soluk borusu, nasıl açılırdı ki, yeniden?
Yaşanmışlıkları yok edemezsiniz!
“Onları kimin yaşattığı?
Neden yaşattığı?
Ne kadar paylaştığı?
Ya da, paylaşmaya ne kadar istekliği olduğu”dur önemli olan…
Dün duyguların sıcaklığı yaklaşanlar, bugün onları egemen olmak ve yönetmek için kullanıyorsa…
Ve siz bunun farkına varabiliyorsanız,
Önce kendi duygularınızı sorgulamanız lazım, hala ne kadar sıcak ve yaşıyorlar diye…
Sonra da onları sıcak tutması gereken duyguların sahibini…
Ne oldu, yalnız mı kaldınız?
Umursanmıyor mu gözyaşlarınız?
Sahipsiz mi kaldı duygularınız?
İşte her şey burada başlıyor.
Kendinizi asla çaresiz hissetmemekle başlayacaksınız.
Çünkü bileceksiniz ki,
Çaresizlik, esareti getirecektir…
Oysa duygular paylaşılmak ve beraber yaşamak içindir.
Esarete teslim olmak için değil!