BURADA çok zorunlu kalmadıkça spor konularına girmek istemiyorum.
Ama bugün galiba bir şeyler yazmak gerekiyor.
Zira gündem Samsunspor ile dolu.
İsmail Uyanık’ın istifası uzun süre tartışılacak gibi.
İşi buraya getiren nedenleri sanırım tam anlamıyla bilemeyeceğiz.
Gerçi Uyanık’ın konuşmalarında bazı işaretler var ama açık değil.
“Çift başlılık”tan bahsediyor.
Yönetimdeki diğer arkadaşlarının sosyal medya hesaplarındaki boş konuşmalarından bahsediyor.
Şirketin ilk kuruluş aşamasında 150 milyon liranın gözden çıkarılacağı konusunda mutabakattan bahsediyor.
Görünen o ki evdeki hesap çarşıya uymamış.
Çift başlılıktan bahsedilirken kat edilen Yüksel Yıldırım…
Anlaşılan o ki, başlangıçta spor yönetimi konusunda Uyanık’a duyduğu güven işin içine girdikten sonra Yüksel Yıldırım’da kalmamış.
İlave olarak da, ülkemizdeki futbol dünyasının şanssızlığı olan işin içine giren herkesin kısa sürede futbolu ve yönetimini her yönüyle bildiğini zannetme gafleti oluyor.
Görüyorum ki, Samsunspor’da da yaşanmış.
Herkes ayrı telden çalmaya başlamış.
En önemlisi de, “parayı veren düdüğü çalmaya hakkım var” demiş.
Bunlara ilaveten Uyanık’ın yanından ayırmadığı arkadaşları da kendilerini daha önemli ve sosyal kılmak ve taraftara şirin gözükmek için biraz bireysel davranışlar içine girmişler.
Niye böyle olmuş demenin bir anlamı yok!
Güç ile akıl aynı kişi de toplanmamışsa, bir müddet sonra öğelerden her biri diğerine hakim ve baskın olmaya çalışır.
İşte Samsunspor’daki durum bu bence.
Bugüne kadar ne kadar harcadığını bilemem ama Yüksel Yıldırım’ın cebinden bir hayli miktar Samsunspor’a gitmiş.
Arzulanan başarı da gelmeyince Yıldırım, “Bu kadar parayı veriyorum. Ortada başarı da yok. Niye başkalarına katlanayım deyip direksiyona geçmeyi düşünmüş.”
Eh, direksiyona bir kişi geçer.
İki kişi aynı direksiyonu sallamaya kalkarsa, ne olur?
Çift başlılık!