DÜN bu ülkenin nuru, medarı iftiharı, kurucusu, önderi, Başkomutanı, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK’ü Anma Günüydü.
Uyuyamadım bir türlü…
Erkenden fırladım yatağımdan…
Sanki Anıtkabir şuracıktaydı.
Ve sanki ben herkesle beraber orada olacaktım.
Olmasın dı, ne olacak.
Atatürk’üm tam burada, sağ elimin altındaydı.
Göremesem, duyamasam bile kalbimin sesiyle ben yaşadıkça atacaktı.
Giyindim alelacele…
Öyle gömlek, takım elbise falan değil ha!
Bir pantolon, bir tişört.
Ama Atatürklü kravatım boynumdaydı.
Geçtim televizyonun karşısına ve o saati beklemeye başladım.
Ellerinde bayrakları Anıtkabir’de, Dolmabahçe’de ve ülkenin dört bir köşesinde ellerine bayrakları ile olanlarla birlikte…
Sonra onun manevi köşkünü gördüm.
Huzur içinde yattığı yeri…
Kalabalıklar vardı.
Çok kalabalıklar…
Saat 9’u beş geçe…
Onun özlemiyle gözlerinden yaş akıtanlar…
Gözyaşlarını içlerine akıtanlar…
Bedenleri oradayken ruhlarını dışarıda bırakanlar...
Donuk gözlerle kabrine bakarken…
Kalplerini sevgisiz bırakanlar…
Olsun be ATAM…
Biz varız.
Özlemimiz var.
Sevgimiz var.
Sana akıtacak gözyaşlarımız var.
Dünya durdukça kurduğun, emanet ettiğin Cumhuriyetimiz için…
Bağımsızlığımız için…
Akıtacak kanımız…
Verecek canımız var.
Ne kadar fitneci…
Ne kadar yobaz…
Ne kadar Cumhuriyet düşmanı olursa olsun.
Biz varız.
İlkelerin var.
Emanetlerin var.
Herkes susar.
Her ne pahasına olursa olsun SENİ ve CUMHURİYET’ini yaşatır ve
Haykırırız;
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.