YILLARIN ülkemizde her alanda yarattığı erozyonu unutmamak lazım.
Geçen zaman birçok şeyi aldı götürdü bu milletin elinden…
767 bin kilometrekare topraklar içinde bir bütündük.
Kimse kimseyi yadırgamazdı.
Kimse bir diğerini ötekileştirmezdi.
Siyaset bir farklıydı mesela.
Elbette çekişmeler olurdu ama aynı düşünmüyor diye kimse düşman ilan edilmezdi.
Yıllarca partilerine genel başkanlık yapıp cumhurbaşkanı seçilen siyasiler vardı.
Turgut Özal gibi…
Süleyman Demirel gibi…
Bütün ülkeyi ve insanlarını kucaklayan bir anlayışla görev sürelerini tamamladılar.
Kimse, “Bu benim cumhurbaşkanım değil” demedi.
Milletin köylüsü vardı mesela.
Eker, biçer, üretir köyde yaşardı.
Tarımda kendi kendine yeten ender ülkelerden biriydik mesela…
Ne buğdaya ihtiyacımız vardı…
Ne şekere…
Ne bulgura…
Ne tütüne…
Ne de altın gibi topraklarda yetişen herhangi bir ürüne…
Bir eğitim sistemimiz…
Öğretmenlerimize, kurallara saygımız vardı.
Liseyi bitiren gençler herhangi bir yardıma ihtiyaç olmaksızın üniversite imtihanını kazanabilirdi.
İlkokulda din dersleri vardı.
Aile büyüklerimiz her yaz kuran eğitimi verirdi her birimize.
O nedenle hiç din elden gidecek veya dinimiz öğrenemeyeceğiz diye bir endişemiz olmadı.
Hepimiz genç olduk.
Ama mahallenin kızlarına eğri bakmak gibi bir yanlışımız olmadı.
Ahlak anlayışı aile eğitimiyle başlayan, okulda gelişen bir süreçti.
Bugün yaşadığımız hayatı mükemmel görüp, “Geçmişi unutmamalıyız” diyenlere rastlıyorum bu ara…
Yarı yarıya doğru bir ifade.
Ahlak çökmüş…
Tarım bitmiş…
Eğitim yerlerde…
Borç dizlerde…
Hiçbir şey mükemmel değil bu ara ama…
Geçmişi unutmamalıyız doğru!
Hatırlayacağımız, arayacağımız çok şey var arkada bıraktığımız günlerde!