YAŞADIĞIMIZ hayat bir başına bilinmeyenlerle dolu değil.
Onu gizemli kılan biziz aslında.
İçimizde yaşattıklarımız..
Görünen yüzümüz, bir Aysbergin su üzerinde kalan kısmı sadece..
Bizim açığa çıkardığımız kadarını biliyor herkes.,
Ve onlarla tanıyıp, tanımlamaya çalışıyor bizi.
Tanımak demiyorum.
O ayrı bir şey.
O, gönül işi..
Gönlü birleşenlerin işi.
Hatırlayın, sevdikleriniz üzülmesin diye ne kadar çok şeyi içinize attığınızı .
İçiniz kan ağlarken yüzünüze yaydığınız sahte gülümsemeleri.
Sahi onlar ne olacak?.
Sizden başka kim bilecek, sırf karşınızdakini mutlu etmek, mutlu görünmek için yüz kaslarınızı esir ettiğinizi.
Kendiniz için yapmadığınız ne kadar çok yaptınız başkaları için değil mi?.
Başkaları dediğim sevdikleriniz, dostlarınız..
Anlamadınız değil mi?
Siz onlara gönlünüzle koşarken onların sizi nasıl mecburcu gibi gördüğünü?
Hani malum şarkının sözleri gibi;
“Ne zaman gelirsen gel başıma taç olursun. Sen benim eski değil eskimeyen dostumsun”
Hep böyle düşündüm, düşündünüz.
Hep böyle kucakladım, kucakladınız sevgi ile dostluklarınızı.
Siz, ben koştukça onlar uzaklaştılar.
Kendimize yeteriz zannettiler.
Oysa bizde insandık.
Bizimde sevgiye.
Bizimde ilgiye ihtiyacınız vardı.
Belli etmiyorduk belki ama belki de içimiz kan ağlıyordu.
Bir biz biliyorduk.
Dost bildiklerimiz de bilsin istiyorduk.
Baktılar mı size hiç gönül gözüyle?
Görmek istediler mi?
Hiç göstermediğiniz içimizi?..
Ben yaptıklarıma değil hep ona üzülmüşümdür.
Koşa koşa gittiklerimin.
Bana yürüyerek bile dönmemelerine.
Yüzüm gülerken içimin kan ağladığını bilmeyenlere.
Onun için sorarım hep;
Kaleiçini gördün mü, Kaleiçi’ni?
İçimin taşlarıyla ördüğüm surların gerisini biliyor musun?..
Gördüğün gülen yüzüm var ya.
İşte ona kan pompalayan kalbimin içini!...
Sahi, gördün mü?
Mutlu Pazarlar…………..