‘NE oldum’ demeyecek insan.
‘Ne olacağım’ diye düşünmek daha mantıklı ve akıllı.
Gün, gün tüken, yor ömür…
Ve biz her gün yeni bir şeyler olacak diye, yeni umutların peşine takılıp yürüyoruz.
Yok, yok bekliyoruz belki de…
Ama neyi?
Hak ettiğimizi mi?
Yoksa, kendimize yakıştırdığımızı mı?
Oysa yakışan şeylere hazır mıyız?
Nasıl bir geçmiş yaşayarak bugünlere geldik, farkında mıyız?
Boşuna dememişler;
‘Geleceği mutlu kılacak, yaşadığınız geçmiştir’ diye.
Çok önemli geçmiş.
Öyle yaşanmış geçmiş birkaç yıl değil.
Mazi diye geçiştireceğimiz yaşanmışlıklar, hiç değil!
Bugün gibi…
Bugüne kadar sahip olduklarımız kadar.
Altın kadar, pırlanta kadar değerli.
Bugünlerimi, yarınlarımızı bize bağışlayacak,
Onlara değer katacak olan dünlerimiz.
Geçmişimiz…
Ne ektiyseniz, onu biçiyorsunuz hayatta.
Güçlüyken…
Para, mevkii sahibiyken sahip olduğunu edinimlere kanmayacaksınız.
Çevreniz çok doludur o zaman.
Seveniniz çoktur.
Arayıp, selam vereniniz…
Hal, hatır soranınız…
Hani, ‘İyi gün dostları’ dediklerimiz var ya,
İşte onlar!
Dünün, geçmişin tanımındakiler…
Peki, bugün neredeler?
Neden yoklar?
Çünkü güç bitti.
Makam, mevkii, koltuk her ne varsa gitti.
İyi gün dostları da…
Ya, işte böyle.
Hayat bu.
Dünle yaşanmıyor.
Herkes önüne, yeni güne bakmak mecburiyetinde.
O da ne getirir, bilinmiyor!