ESKİLER iyi bilir.
Fakirin yemeği ekmek ve her ne kadar cücüğü ağanın olsa da soğandır.
Ağır işçiler öğle arası paydos edildiğinde olabildiğinde fazla sayıda ekmek alır, yanına da katık olarak ya üzüm ya soğan tercih edilir.
Vallahi öyle iştahlı yerlerdi ki yemeklerinizde gözünüz kalırdı.
Ama gel zaman git zaman fakirim cücüğünü yiyemediği soğanın kendisini de başkalarına kaptırdı.
Çünkü soğan aynen kuru fasulye gibi fakir yemeği olmaktan çıkıverdi.
İnşaat işçisi, amele ekmekten vazgeçmez.
Vazgeçmez de hayat şartları her seferinde elinden aldığı katığını değişmeye zorlar.
Günden güne kuru gider, zeytin gider, soğan gider, peynir gider…
Han, bir kap bol sulu bir yemek olsa önünde ekmeğini bana bana öğünü kurtarır.
Dedim ya tüm katıklar değişir, gider ama ekmek bakidir.
Ekmek, fakirin gerçek yemeğidir.
Gidin, bakın fırınlara…
Taze, mis gibi kokan fırından yeni çıkmış ekmeklerin ters tarafında dünden bayatlamış veya bir hayır sahibinin parasını verip aldığı başka bir dolap durur.
Orada daha ucuzdur ekmek…
Sıcak ekmeğe uzanamayan eller ya hayır sahibin bıraktığını alır…
Ya da bayatlamış ekmeği ucuza.
Her şeysiz doyar da karın.
Ekmeksiz doymaz!
Ekmek, Türk insanının yemek kültürünün baş tacıdır.
Almadan olmaz.
Yemeden doymaz insan!
Eh, bu kadar hikayeden sonra sadede gelelim değil mi?
230 gram ekmek artık 1.5 lira yerine, 2 lira.
Fırıncıya sorsan haklı.
“Una zam geldi” diyor.
Haklı!
Esnaf Odası;
“Vallahi bizim günahımız yok. Un zammı insin, bizde ekmeğin fiyatını indirelim” diyor.
Yani, o da haklı!
Haksız olan geriye kaldı değil mi?
Fakir, fukara…
Yanında katık yaptığını çoktan almışlardı elinden...
Hadi bakalım, bir kap bol sulu yemeğe banacak ekmek bulursan, işin iş!
Şimdi 4 ekmek yerine, 3 ekmek artık.
Yemek bol sulu olsa da banacak ekmek yok yani!
Odalar haklı.
Fırıncı haklı.
Uncu haklı.
Nasrettin hocanın fıkrası, seni haksız kılıyor garibim.
Bahtına küs!