BİR ülkenin kaderini etkileyen gelişmelerde önceden üzerinde çalışılıp, anlaşılmamışsa alacağınız bazı kararların yerinde olmayacağı ve kamuoyunu tatmin etmeyeceği kesindir.
Korona vakasında da durum böyle.
Deneme, yanılma yöntemiyle yürüdüğümüz süreçte birçok konuda önlemlerin ya eksik ya da yetersiz kaldığı gerçeğiyle baş başayız.
Elbette bu tür şeyler her gün yaşanan ve sıklıkla karşılaştığımız gelişmeler değil.
Yine de kriz yönetiminde devletin daha hazırlıklı olması bekleniyor.
Halk tarafından bekleniyor...
İş dünyasınca bekleniyor…
Tarım sektöründe bekleniyor…
Esnaf bekliyor…
İşçi bekliyor…
Atanmamış olanlar bekliyor…
İşsiz olanlar bekliyor...
Şimdi siz dikte ettiğiniz önlemler içerisinde bu şıklardan birini atladığınızda, çark yeterinde adaletli dönmüyor.
Sıcak evlerinde, dolu buzdolapları, kilerleri ve banka hesapları olanların verdikleri mesajlar, ihtiyaç sahiplerinin karnını doyurmaya yetmiyor.
Günlük kazanıp evinin ekmeğini götüren bir ebeveyn, bundan mahrum kaldığında sabah kalkıp bir cebine, bir çocuklarının gözünün içine bakıyor.
Eziliyor, kahroluyor…
O zaman görevde devlete düşüyor tabii…
“Evden çıkmayın, işyerlerinizi açmayın” demek önlemin bir parçası ama ‘çıkmayın’ dediklerinizin hayatlarını nasıl idame ettireceklerine dair bir önlem alamamışsanız, bu söylediklerinizin kime, ne yararı var?
Örnekler çok da sadece birini vereyim isterseniz.
Bu ülkede virüs olmasına rağmen;
Bakkallar açık…
Marketler açık…
Sanayide dükkânlar açık…
Oto yıkayıcıları, kuru temizleyicileri açık…
Fırınlar, gazete bayileri açık…
Büfeler ha keza...
Ama kuaförler, berberler kapalı!
“Siz açmayın” demek işin kolayı.
Açtırmadıklarınıza bir aydır, “Ne yiyip, ne içiyorsunuz” diye sordunuz mu?
Nasıl kuyrukta olanlara sosyal mesafeyi koruma şartı getiriyorsunuz.
Kuaförlere de, “Saat baş bir müşteri alabilirsiniz şartı” getirin.
Onlarda bu zor günlerde ekmek için kimseye muhtaç olmasın.
Yoksa hakikaten çok hakkaniyetli bir davranış değil, “Açmayın!” demek.