GEÇMİŞTE bu örneği çok verdim.
İstiklal Caddesi üzerindeki Şehir Kulübü o zaman herkesin yanına yanaşabileceği bir yer değil.
Kentin kalburüstü insanları, önemli iş adamları, hakimlerin, savcıların bir araya geldiği önemli bir mekan.
Tabii milletvekillerinin ve yerel siyasetin prim isimlerinin de buluşma noktası olduğunu söylemem gerek yok.
Biz o zaman delikanlıyız.
Şehir Kulübü’nün önünden geçerken balkonda tanınmış simaları tanıyanlar kimliğini bize fısıldarlardı.
Şöyle göz ucuyla fark edilmeden bakmaya çalışırdık.
Çünkü saygın insanlardı.
İtibarlıydılar…
Bulundukları yer aslında hak ettikleri yerdi.
Milletvekilleri özellikle babacan, kucaklayıcı insanlar…
Şu parti, bu parti demeden herkesin derdine koşan, halkın içinde olan ve gönüllerde yer edinmiş kimliklerdi.
Demokrat Partili, CHP’li vekiller herkesin koşulsuz saygı gösterdiği kişilerdi.
Ben o dönemden İlyas Kılıç olsun, Doğan Kitaplı olsun, Hüseyin Özalp olsun içlerinde tanınmayan birisi olduğuna şahit olmadım.
Sonraki dönemlerde İlyas Aktaş, Biltekin Özdemir, Cemal Alişan, Adem Yıldız, Haluk Koç ve o nesil vekillerde, Samsunlunun gönlünde hep taht kurmuşlardır.
Sadece sivil halk değil bürokrasi mensupları da onların kişiliklerinden etkilenip iktidar, muhalefet ayrımı yapmadan önlerine getirdikleri meselelerin halli için gönüllü gayret sarf etmişlerdir.
Bu, karşılıklı bir kabulün ve duygu alışverişinin tezahürü olmuştur hep.
O nedenle de bunca yıl sonra bile saygı ile anılırlar.
Son dönemlerde bu halkın gönlünde bu kabul var mı derseniz;
Bir-iki istisna hariç yok, derim.
Önce eski siyaset kalmadı.
Sonra siyasetin halka ihtiyacı kalmadı.
Ankara’da hazırlan listeler her partinin oy oranına göre otomatikman milletvekili üretiyor.
Böyle olunca da çoğunun halkın gönlünde ve zihninde yeri olmuyor.
Neden mi böyle düşünüyorum?
Halka uzatılan mikrofona verilen cevaplardan.
Kaç vekil var, isimleri nedir tam sayana rastlamamışlar.