NE anılar vardır yüreğimizde, değil mi?
Nice mutluluklar…
Ne acılar dolduruyor, o anları, o anıları…
Güzel günlerimiz olmadı mı sahi?
Sevgilerle dolu…
Hüzünlendik, üzüldük de zaman zaman…
Ama hiç ayrılmadık, ayrı düşmedik.
Düşünmedik bile vazgeçmeyi…
Her şeye, herkese rağmendi beraberliklerimiz…
Sıkı, sıkı sarıldık birbirimize…
Hayat böyle bir şeydi zaten…
Zaten böyle öğretmişlerdi bize.
Daimi mutluluk olamazdı.
Yeniden mutluluğu tadabilmek içinde hayat, acıları, hüzünleri katardı yüreğimize.
Ve sınardı bizleri;
Ne kadar sahip çıkabiliyoruz birbirimize, diye.
Her şeye…
Herkese ve her yaşanana rağmen bir miyiz, yoksa birbirimizi terk ediyor muyuz, diye.
İşte budur yaşamın sırrı.
Hayatı güzelleştirmenin sırrı, sahip çıkabilmektir.
İnsana sahip çıkabilmek.
Mutluluklara,
Hüzünlere,
Acılara sahip çıkabilmek ve;
Paylaşabilmek her ahvalde, her şeyi…
Bırakıp gitmek,
Terk etmek değil ama!
Asl olan, karşı koyabilmektir hayatın önümüze sürdüklerine…
Herkes isteyebilir sorumsuzca yaşamayı…
Hayatının içindeki hiçbir şeye veya hiçbir kimseye karşı sorumlu olmamayı…
Ama yine de sormam gerekiyor burada;
Bir evladı terk edebilir miydiniz?
Kolayca, hiç düşünmeden?
Ya da onun bir parçasını?
Yok sayabilir misiniz sahi?
Görmezden gelebilir misiniz, gerçekten?
Yok, yapamazsınız!
Yapmamalısınızda!
Hayat, paylaşmaktır zira…
Ama her şeyi, her şeyi…
Mutlulukları olduğu gibi.
Acıları da…
Sorumlulukları da…
Şimdi sorun artık gayri kendinize;
Ben hayatın neresindeyim diye…