DUYGULARINIZI her anına taşıyabildiğiniz kadar yaşayabildiğiniz bir süreç.
Önemli olan bu süreçte ne aradığınız..
Aradığını bilmeyen bulduğunu anlayamaz zira..
Bizi geleceğe taşıyan umutlarımız..
Her gün yeni bir kazanım ve edinim peşindeyiz..
Biz onlara umutlar diyoruz.
Umudunu yitirmiş bir insanın yaşam damarlarının kesildiğini söylemek çok uç bir söylem olmayacaktır.
Umut, tutunacak bir dal.
Tazelenmiş bir gelecek beklentisi.
Hayata yeniden bağlayacak bir esinti.
Daha doğrusu böyle bellemek gerek..
Sadece karalar bağlayarak kendi çizdiğiniz kaderinize teslim olmak hayatı yaşanabilir olmaktan çıkartıp daha da karartacak bir kabuldür..
Oysa biz her günümüz dünden daha aydınlık olsun istemiyor muyuz?
Mutluluklarımızın, karamsarlıklarımızın önüne geçmesini arzu etmiyor muyuz?.
Karşımıza çıkacak engellerin karşısında daha dik, daha güçlü olmayı hedeflemiyor muyuz?.
“Her şey üstüne gelip seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde, sakın vazgeçme! İşte orası kaderinin değişeceği noktadır” diyor Hz. Mevlana.
Vazgeçmek teslimiyetçiliktir..
Vazgeçmek hedeflediğiniz hayattan uzaklaşmaktır.
Vazgeçmek gökkuşağından uzaklaşıp, siyah ve beyaza hapsolmaktır..
Çünkü hayatı yöneten duygular gökkuşağının renklerinde gizlidir.
Onları keşfetmek, hayatı keşfetmek gibidir..
Ne zamanki gökkuşağından.
Ne zamanki duyguları, sevgiyi, mutlulukları içeren o renklerden uzaklaşıyorsunuz;
Hayatın kendisinden uzaklaşıyorsunuz demektir.
Oysa yaşadığınız gün, hayatı ta kendisidir.
Ve fırsatınız varken onu siyah-beyaz olmaktan çıkartın.
Renklendirin..
Duygularınızı ısıtın.
Ama kısadır.
Ama çoktur.
Adı, hayattır..
Sarın, sarılın..
Yaşanmadan yitirdiğiniz zamana yanmadan..
Mutlu pazarlar.