YILLAR nasıl da akıp, geçiyor değil mi?
Hızlandırılmış film gibi hayat.
Uyanıyoruz, uyuyoruz…
Bir koşturmaca hepimizinki...
Ne için?
Hayatımızı bir nebze daha renklendirebilmek, bir parça daha mutluluk katabilmek için.
Birileri giriyor hayatımıza…
Birileri çıkıyor.
Umurumda olmuyor demeyin.
Mutlaka bir izi kalıyor.
Arzu edilen, yaşanılan mutluluk ve keyiflerin devamlı olması…
Kimimiz, doyasıya yaşıyor o mutlulukları…
Ve karşısındakine beklenildiği gibi hissettiriyor.
Kimimizde, gizeme taşıyor mutlulukları…
Herkesin gönlü coşar mutluluklarla…
Ama herkes tezahürünü göstermez, gösteremez.
Bu yaşadığını hissetmiyor, yaşadığıyla mutlu olmadığı anlamına gelmiyor.
Çünkü an geliyor hayatın gerçekleri giriyor işin içine…
Ve birinin, o gerçeklere sahip çıkması gerekiyor.
Zira hayat sadece mutluluğu paylaştığınız kişiden ibaret değil.
Başka paydaşları da var hayatın.
Ve biz onları asla pas geçemeyiz.
Sorumluluklarımız var.
Geride bıraktığımız bir geçmiş var.
Öylesi bir geçmiş ki;
Her an Demokles’in Kılıcı gibi tepenizde duruyor.
Bir renkler silsilesi gibi görün hayatı…
Geçmiş, gelecek o renklerin her biri…
Siyahın yanında beyazın…
Kırmızının yanında mavinin olacağını bilmelisiniz.
Bilmelisiniz ki, hayatı ve yaşantınızı dengeleyebilin.
Özetlersek,
Bazı şeylere sessiz kalmanız.
Bazen durgun, bazen kayıtsız kalmanız yaşananları pas geçmek ve yok saymak anlamına gelmiyor.
Çünkü yaşananların her biri,
Hayata anlam katan renkler ve o renklerin sesleri…