GÜZEL ülkemde iki türlü yaşam var.
Bir dönem televizyonlarımızda bir dizi vardı;
‘Yukarıdakiler, aşağıdakiler’ adıyla yaşanırdı.
Yukarıda her türlü lüks, ihtişam, zenginlik ve huzur yaşanırken…
Aşağıda tam anlamıyla sefaletin esaretinde yaşayan çoğunluk bir kitle anlatılırdı.
Bu iki grubun birbirini anlamasını bekleyemezdiniz.
Hani, ‘Tok, açın halinden anlamaz’ diye bir deyim var ya…
Aynen öyle!
Egemen ve karar verici grupların tabanda yaşanan sefalete bırakın ortak olmasını, onları anlamasını da bekleyemezsiniz.
Bizim ülkemizde de durum aynı.
Elbette yıllarını üretmeye, iş yapmaya ve kazanmaya harcamış ve haklı kazananların hayatı bir başka yaşamasını bir kenara bırakıyorum.
Ama bir şekilde kendini egemen dünyanın kollarına atmış olanların, yokluk içinde yaşayanların hayatını düzeltmek, iyileştirmek ve refaha giden yolu kısaltmak için bir çaba içine girmelerini beklemenin nafile olduğunu düşünüyorum.
Adam vekil…
Adam bakan…
Adam üst düzey yönetici…
Adam bir değil birkaç maaş alan bir şanslı…
Şimdi siz bunların yıllardır fakirleşen, feryat eden, üretemeyerek sefil duruma düşen vatandaş gruplarının halini anlamasını bekleyebilir misiniz?
Bu söylediklerimi sadece iktidar temsilcileri anlamında algılamayın.
Güç, her yerde güçtür.
Ona sahip olan muhalefette bile olsa, onun duygularının şefaat bekleyenleri duygularını anlamasını bekleyemezsiniz.
Cumartesi günü tesadüfen gördüm bir muhalefet tarafından bir siyasi zattı.
Kendisine tahsis edilmiş camlı filmli aracına bir binişi vardı, görmenizi isterdim.
‘Allah beni bir başka yarattı’ der gibiydi.
Adımları,
Omuz kıvırışı,
Endamı,
Kibri ve kimseyi görmez, tanımaz tavrı ile açılan kapıdan özel aracının makamına kuruluşu…
İktidarı da aynı…
Muhalefeti de...
Güç onlarda…
Kibir onlarda…
İnsanca yaşamak için ne gerekirse hepsi onlarda…
Peki, biz sade vatandaşlar olarak ne istiyoruz?
Para mı?
Güç mü?
Yok, yok değil!
Sadece hatırlanmak ve huzur istiyoruz, huzur!
Ama biliyoruz ki,
Sizlere ait bu dünyada onu bulmamız zor!