“DERİN bir nefes almak istiyorum,
Alamıyorum!
Koca bir taş çökmüş yüreğimin üzerine…
Ne uyumak…
Ne uyanmak istiyorum.
Kimselerle konuşmak, beraber olmak istemiyorum.
Birçok eski dostumu çıkardım hayatımdan bu yüzden.
Eften püften sebeplerden hem de…
Biraz kontrolsüzleştim.
Hatta biraz da, tahammülsüz…
Kendimi tanıyamıyorum bazen.
Kabalaştığımı hissediyorum nedensiz.
Kimseyle paylaşmak istemiyorum hayatımı…
Gittikçe yalnızlaşıyor, bir köşeye hapsetmeye çalışıyorum kendimi.
Yüz kaslarım, gülümsemelere neden olan kasılmaları terk edeli çok zaman oldu.
Gülmekte istemiyorum zaten.
Beni anlamayan, anlamak istemeyen insanlara neden gülümseyeyim ki zaten.
Boş bir kova gibi hissediyorum kendimi.
Aslında su dolu olmalıyım.
Kulpumdan tutup taşımalı insanlar beni.
Gidermeliler susuzluklarını...
Birçok kimse yaklaşmaya, onarmaya, anlamaya çalışıyor beni.
Ama ben istemiyorum.
İnsanlara inancım kalmadı ki...”
Bu sözler, öncesinde içinde sevgi, muhabbet dolu olduğunu bildiğim bir yüreğe ait.
Kibar, naif, zarif, ihtiyacı olan herkesin yanında olmaya çalışan bir insana…
Ne oldu da bu hale geldi diye sormama gerek yok.
Öyle bir dünyada…
Öylesi anlayış ve izandan yoksun zihinlerle yaşamak zorundayız ki!
Ruhu karardı.
Doğruya, insanlara olan inancını kaybetti.
Sevgisini de…
Sadece bu kadar mı?
Yüreğinin üzerine çöken o kayadan kurtaracak olan huzurunu da…
Bugün etrafımızda gülücüklerini, yaşam sevincini, insanlara olan inancını kaybetmiş olanlarımızın asıl kaybettikleri;
Onları hayata bağlayacak olan, huzurdur.
HUZUR yoksa,
Mutluluk yoktur.
HUZUR yoksa,
Yaşama bağlılık yoktur.
HUZUR yoksa,
Asıl yok olan, yaşamın ta kendisidir.
Geriye ne kadar sayfa kaldı bilinmez, yaşam defterlerimizde.
Kalanlarda huzuru yakalayıp, gülümsemenizi diliyorum bu sevimsiz hayata…
İyi pazarlar dileğiyle.