İNSANOĞLUNUN kendinden sonraki nesle bırakabileceği en anlamlı, en büyük miras; “ÇEVRE…”
Öylesi bir miras ki üstelik tek bir kuruş para ve çaba harcamadan nesilden nesle intikal etmiş ve o çevre üzerinde doğup büyümüş insanoğlunun karşılıksız bir armağanı…
Yapacağımız tek şey, onu koruyup aldığımız şekilde bizden sonra yaşayacaklara teslim etmekmiş.
Ama biz becerememişiz.
Kirletmek, şeklini değiştirmek hatta yok etmek için elimizden geleni yapmışız.
Birilerinin üç kuruşluk menfaatini bir toplumun geleceğinden üste tutmuşuz.
Denizler öyle…
Dağlar öyle…
Ovalar öyle…
İşte güzel ülkemizin ilk 10 ovası içine giren, altın gibi topraklarıyla adeta bir tahıl ambarı olan Çarşamba Ovası da öyle…
Öyle bir ova ki;
Kadir kıymet bilene yüzyıllardır yılda üç ürün bahşetmiş.
Öyle bir ova ki;
Ülkenin taze fasulye üretiminin yüzde 76’sını üretmiş.
Öyle bir ova ki;
Çeltik, soya, tütün üretiminde ülkede ilk beşe girmiş.
Peki, biz ne yapmışız altın misali topraklara sahip bu ovaya?
Sulama-Kurutma projelerinden bahsetmeyeceğim ha!
Ondan vazgeçtim, tamamlandığını görmeye bizim ömrümüz yetmez zira!
Bu bereketler topraklar üzerinde yaşayan yöre halkını zehirlemekten imtina etmediğimiz gibi zehirleyeceklere de müsaade etmişiz.
İşte, ‘Enerji Santrali Meselesi’ diye gündeme getirilen konunun esvabı mucizesi budur.
Ovayı zehirlemektir…
Dereleri zehirlemektir…
İnsanları zehirlemektir…
CHP’li ve İYİ Partili vekillerin mecliste söyledikleri gibi kimsenin ucuza mal olacak enerji üretimine muhalefeti yoktur.
Ama insan eliyle zehirlenen ve yok edilmeye çalışılan bu kadar şeyden sonra anlatılmak istenen halkın elinden sağlık, üretim ve bir doğal mirasın alınma istemi,
Ondan da ötesi;
DOĞAYA İHANETTİR!