DUYDUĞUMDA gerçekten çok üzülmüştüm.
Kalp krizinden öldü dediler.
Gerçekten de öyle ama…
İşte bu aması insan olan herkesi ilgilendiriyor.
Çok eskiden tanırım rahmetli Mehmet Hazinedaroğlu’nu…
Kuruluşuna katkıda bulunduğum Samsun Gazetesi’nde de bir müddet beraber olduk.
Gazeteciliğin aydınger üzerinden yapıldığı günlerin emekçisiydi.
Günlük yayına geçen yerel gazetelerde yer almak ise en büyük hevesiydi diye düşünüyorum.
Ben hayatım boyuna “Gazeteciyim” demedim.
Ama rahmetli o camiada anılmak için hep önde olmaya gayret ederdi.
Bu, bir mesleğe bir ömrün adanmışlık hikayesidir.
Çok samimi miydik?
Hayır, öyle denilemez.
Ama sınırlarımızı da hiç zorlamamıştık.
Ben insan tarafına bakarım kişinin…
İlişkilerimi de ona göre tanımlarım.
Onu yazmamın nedeni de yaşadıklarının insani tarafı.
Kriz geçiriyor...
Ne yapacak yakınındakiler?
Ambulans çağıracaklar.
Eskiden olduğu gibi direkt ambulansa ulaşamıyorsunuz.
Ortak bir çağrı merkezi var, sizi ilgili yere o yönlendiriyor.
Hiç mahsuru yok.
Herkese uygulanan olağan bir uygulama…
Ama çağırdıktan 40 dakika sonra ambulans geliyor ve o gelene kadar kişi hayatını yitiriyorsa, bu hizmeti bir sorgulamak lazım.
Hele hele içi yanmış insanlara, “Madem beni beklemiyorsunuz ambulans çağırsaydınız” diyen birini görevli ve insan olarak addetmek bence çok zor.
Hatta mümkün değil!
Kaybolan bir can ortadayken, görevi her ne olursa olsun insani davranıştan uzaklaşan birine “Vicdan sahibi” demek mümkün değil.
Hele “İnsan” gözüyle bakmak hiç değil!
Çünkü her şeyden önce “İnsan hayatı bu kadar ucuz değil!”