KENTLEŞMEDEN toplum olarak çıkardığımız anlam betonlaşmak!
Bu sadece toplum kesitlerine mal edilecek bir duygu değil.
Kent gelişmesinin ilk ayağı olan yerel yönetimlerde aynı düşünceye hizmet ediyorlar.
Arsa sahiplerinin talepleri.
Kent ekonomisinde söz sahibi olan sermaye zenginlerinin doymak bilmez iştahları.
Ve onların bu açlığını gidermeyi görev edinen yetki sahipleri.
Yıllarca hep aynı şikâyeti duyarsınız;
“Çarpık yapılaşma!”
Peki bu kent kendi kendine mi çarpıklaşıyor?
Elbette hayır!
Kentsel dönüşüm diyoruz.
Neden diyoruz?
Yıllarca imar kuralları ihmal ve ihlal edilerek oluşan yapının bizi getirdiği tek adres;
“Çarpık yapılaşma!”
Onu yenmek için geliştirilen model de ‘Kentsel Dönüşüm.”
O örneği çok verdim ama yeri gelmişken bir kez daha tekrarlayayım;
Çay Mahallesi…
Ne vardı orada?
İç içe geçmiş teneke yapılar.
Modern bir şehre yakışmayan bir görünüm.
Sonrasında iddialı bir proje ortaya kondu ve ortaya yeni bir ucube çıktı!
Şimdi bu resimlere baktığınızda kentsel dönüşümün kentin o yöresinde ortaya çıkardığı modernize edilmiş bir imar gelişmesini mi, yoksa çarpık yapılaşmanın yeni bir örneğini mi görüyorsunuz?
Bakın bir başka örnek daha vereceğim.
Her gün sabah akşam önlerinden geçiyorum bu yapıların.
Bittiklerinde Çay Mahallesi görüntülerinin dışında yeni bir görüntünün ortaya çıkacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.
Suni olarak oluşturulmuş yeni bir nüfus yoğunluğu.
Birbirinin rüzgârını ve güneşini kesecek yüksek binalar.
Kanalizasyon hizmetlerini zorlaştıracak bir coğrafya.
Ve kucağımızda bulacağımız yeni bir ucube yerleşke!
Oysa kentsel dönüşüm hedefliyorsanız, yeni yapılanmada orada yaşayacak olan insanlarımıza yeni nefes alanları;
Parklar…
Oyun alanları…
Yeşil alanlar yaratmalısınız…
Yani bugüne kadar yapılamayan, yapılaması düşünülmeyen bir değişim.
Ve biz bu çağdaş yapılanmayı, 2024 yılında hala inşa edemiyoruz.
Oysa sevgili dostum Prof. Dr. Yücel Tanyeri’nin Samsun’dan ayrıldıktan sonra kendine görev edindiği,
Dünyanın cennet köşelerini resimleme ve paylaşma isteği bakın Cumhuriyetimizin ilan edilmesinden 20 yıl sonra başkent olduktan sonra oldukça gelişen Ankara’da çıkan sorunlara bugüne ders olurcasına çare bulan dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’nun ufkunu bizlere gösteren çalışması.
1923’TE İzmir Mebusuydu.
Maarif, Maliye, Adalet ve Dışişleri Bakanlıkları yaptı.
1942-46 arasında Başbakan’dı.
1948-50 arası TBMM Başkanıydı.
Dediğim gibi başkent olduktan 20 yıl sonra Ankara oldukça gelişmişti.
Bakanlıklar, Resmi Kurumlar, hastaneler, yeni yeni okullar ortaya çıkmıştı.
Memur sayısı oldukça artınca memur konutu sorunu oluşmuştu.
Başbakan Saraçoğlu soruna bir çare aradı.
Yeni bir mahalle yaratılacaktı.
Kızılay’da bir arazi bulundu.
Araziyi Mimar Paul Bonartz planladı.
1944 yılında Memuri Meskenleri’nin temeli atıldı.
120 dönüm alana 75 bina, 435 lojman yapıldı.
Bu bir ilk Toplu Konut Projesiydi.
Park ve sosyal alanlar vardı.
Bir okul, bir de Halk Kütüphanesi hazırdı.
1944 yılından bahsediyorum unutmayın.
Şimdi o yılda ortaya çıkan görüntüden birkaç kesit sunuyorum sizlere.
Bugün yapılanlara benziyor mu sizce?..
Kentsel Dönüşümün nasıl olması gerektiği konusundaki hassasiyetimi anlayabiliyor musunuz?..
Saraçoğlu Mahallesi, Ankara’nın merkezinde Kızılay’daydı.
70 yılı aşkın kullanıldı.
Peki sonra ne oldu dersiniz?
Sonra boşaltıldı!
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Emlak Konut ve TOKİ tarafından yeni düzenlendi.
119 yeni konut yapıldı.
Konut tipleri 1+1’den 6+1’e kadar değişmekteydi.
104 dükkan.
164 ofis yeri, 268 ticari ünite yeri bitirildi.
Birde beş yıldızlı otel planlandı.
Saraçoğlu Mahallesine 50 yaşın üzerinde 210 tescilli ağaç dikildi.
Yolları, Parkları, Göleti,
Meydanı, Yürüyüş Parkuru.
Restoranları ve 48 dönüm yeşil alanı ile farklı bir biçimde yeniden açıldı.
Yeni bir düzenleme yapılmıştı ama eskinin havası var mıydı?
Olamazdı!
Zira Rant Hazretleri bugün olduğu gibi, o günde devreye girmişti.
Tabi ortaya aynen bugünkü gibi yozlaşmış bir plan ve onun eseri çıkmıştı.
Diyeceğim şu ki;
Kafalar değişmedikçe ne hayatımız değişiyor!
Ne de çevrenin içine ederek yaptıklarımız!