SAMSUN’un bir caddesinde çekilmiş bir fotoğraf karesi gördüm.
Sonrada fotoğrafın çekildiği yere bizzat gidip, gördüm.
Yer Mecidiye Caddesi.
Her taraf cıvıl cıvıl!
Kalabalık hak götüre…
Maskeli olanlar var, maskesiz dolaşanlar da…
O kalabalıkta mümkün mertebe kişilere yakınlaşmadan yürümeye çalıştım.
Çünkü biliyorum ki Samsun’da yeni korona vakaları var.
Tehdit henüz devam ediyor.
Devam etmesi gereken tedbirler de…
Sanırım birçok insan, “Bu kadar kalabalık içinde bana mı bulaşacak canım!” düşüncesinin hafifliğine kapılmış durumda.
Mesire yerlerinin lebeleb dolu olması…
Her şey normalmiş gibi asker uğurlamalarında halay çekilmesi…
Açık kafelerde sosyal mesafe kurallarına riayet edilmemesi virüsün canlı tutulmasına neden olacak en önemli zafiyetler…
Bunlar hepinizin bildiği şeyler aslında.
Yeni ve bilmediğiniz bir şey söylemiyorum yani.
Ülkemizde yeni bir gelişmeye bağlamak istiyorum.
Üç milletvekilinin, milletvekilliği düşürüldü ve tutuklandılar.
Muhalefet partileri bu olayın Anayasa’ya aykırı olduğunu iddia ediyor.
İktidar ise gerekenin yapıldığı görüşünde.
Asıl tartışılan özellikle CHP vekili için Anayasa Mahkemesi’nin kararı beklenmeksizin mecliste oylama yapılması.
Bu konuda son kararın yine Anayasa Mahkemesi’nin olacağını söyleyerek fikir beyanlarını hukukçulara bırakmak gerekiyor.
Ama diğer iki vekilin partisinin Doğu’dan ve batıdan Ankara’ya yürüyüşü için, “Korona tehlikesi henüz geçmemişken halkımızın sağlığını tehlikeye düşürecek propagandalara müsaade etmeyiz” demecini dinleyince Mecidiye’deki kalabalığı düşündüm yeniden.
Halkımızın fütursuzca oluşturduğu ve hayatlarını hiç umursamadan oluşturduğu kalabalıklar daha mı az riskli?