ESKİYİ yaşayanlar iyi bilir.
Samsun dört mevsimi yaşayan bir ildi.
Böyle diyorum çünkü zamanla mevsimler değişti.
‘Değişen mevsimler miydi, yoksa onları biz mi değiştirdik’ sorusunun cevabı, neyi ne kadar kabul ettiğinize ve bazı gerçekler bağlı.
Samsun'un nüfusu 1950’de 44 bin iken 1960'da katlanarak 87 bini aşmıştır.
2024 nüfusu ise, 1 milyon 382 bin 376.
Nüfustaki gelişimi aklımızda tutarak geçmişe döndüğümüzde,
1960’lı yıllarda mevsimsel geçiş ve döngüleri yaşamamız gayet normal.
Samsun merkezde bile o zamanlar büyük yeşil alanlar var.
O yıllarda en büyük yapı, 56’larda yapılmış olan bir apartman…
1960’taki nüfusumuzu 5’e bölersek;
Merkezde, 15 bin 4 yüz konut olduğu çıkıyor ortaya.
O zaman Canik ve Atakum son derece bakir.
Özellikle Atakum bir tarım bölgesi.
Her taraf yeşil…
Her taraf ağaç…
Göğü ısıtacak ve kar yağışına engel olacak bir neden yok yani.
Peki sonrası?
Sonrası fecaat!
1994’te belediye olan Atakum’da bile.
Kontrolsüz bir göç alış.
Planlı bir plansız büyüme…
Planlı, plansız büyüme derken hala şark usulü bir yapılaşma modelini tercihlememizi öne çıkartmak istiyorum.
Ana yol kenarlarında yüksek kotlu binalar, yanlarında ise mahremiyetin kaybetmiş az katlı evler.
Ve bugünlere geliş…
Bu kadar çok planlı plansız bir yapılaşmaya izin verdiğinizde ne oluyor?
Geçtiğimiz günlerde yaşadığımız müstesna gelişmelerin getirdiği kar yağışı dışında yoğun iskan birikimiyle bu mevsimsel gelişmenin önüne geçiyoruz.
Bu da bizi doğu illerinde aylarca yaşanan kış mevsimi alışkanlıklarından uzak tutuyor.
Hem vatandaş olarak tutuyor.
Hem yerel yönetimler olarak tutuyor.
Bu nedenle kışa, kara karşı nasıl hareket edeceğimiz gibi bir alışkanlık ve bilgi gelişiminden uzak kalıyoruz.
‘Kara hazırlıklı değil miydik yoksa’ sorusu da bu bilgi ve alışkanlık noksanlığının öne çıkmasını sağlıyor.
Dün hala kaldırımlarda yürütülen geç kalmış tuz çalışmalarını görünce,
Böyle bir soruyu da gündeme getirmek istedim.