YÜKSEK bir mahalde oturmanın bazı keyifleri var.
Yazın rutubetten uzak serin bir havayı soluyabilir.
Mutlak olmasa da kırsal bir sessizliği tadabilirsiniz.
Kışın kent merkezinden önce kar ile tanışabilir ve uzun süre beyaz bir örtüyle kalabilirsiniz.
Üstüne bir de sömestr ise küçük kuzularınızla onlara ait bir tatil keyfini sürebilirsiniz.
Bu sömestrde İstanbul’dan gelen ve burada olan torunlarımla beraberim.
Onların çocuksu istekleri, beklentileri ve saf ve temiz dünyalarını kısıtlı bir sürede olsa paylaşabilme imkanına sahibim.
Uçağa binmeden önce, ‘Bahçede kar var mı’ diye sormuşlardı.
Uçaktan indikleri andan itibaren ilk soruları;
‘Dede yarın kar yağar mı, tutar mı?’ oldu.
Evet, yağdı kar ve bahçe bembeyaz oldu.
Sıcak kahvaltı masalarından bir an önce kalkmak ve kendilerini kar yığınlarına atabilmek için yarım yamalak yediler.
Onlar için kar, bir tatil keyfiydi ve zevkti.
Sabırsızlıklarını izlerken evlerinde soğuktan tir tir titrerken, battaniyelerinin altında dışarıdaki beyaz örtüye özlem duyamayacak çocuklarımızı düşündüm bir an. Ama kendi torunlarıma bu manzarayı anlatamayacağım için sustum ve içime attım duygularımın burukluğu…
Çünkü bu soğuk kış günlerinde hem bedenleri, hem beklentileri asla ısınamayacak insanlarımızı düşündüm.
Baksanıza ekmek 2 liradan, 2.5 liraya çıkmış…
Samsun insanının vazgeçilmesi simitte ekmeğin fiyatına uymuşken...
Dolmuş ücretleri gözle kaş arasında 5 lirayı bulmuş. Ete, kıymaya gelen zam yüzünden insanlarımız kasaplardan alışveriş yerine vitrinlere bakar olmuşlarken...
Bugüne kadar iktidarın peşinden koşan ve yüksek oya boğan mahallerdeki insanlarımız, ‘yeter artık’ nidalarıyla şikâyette bulunmuş. Bazı mahalleler suya yeni kavuşurken, Akdağ’a zevk için koşan bir minibüs dolusu öğrenci yolda kalmanın ıstırabıyla buluşmuşken…
2021 yılının Samsun’un da, 13 araç zincirleme kazaya karışırken, yollar kapanıp millet Kavak’ın göbeğinde yolda mahsur kalmışken ben nasıl olurda mutluluk katabilirdim duygularıma…
Ve de 23 yaşında bir genç Mustafa Coşkun, hayatının baharında kendisini hayattan kopartan umutsuzluğu yazılara döküp, bu dünyadan kopuyorken bakın neler diyor veda yazısında;
‘Beni seven insanlar lütfen üzülmeyin. Ölüm de hayatın bir parçası değil mi?
Uyuşamadığım, gürültünden uyuyamadığım, çocukların vurulduğu, kadınların öldürüldüğü, ağaçların yakıldığı, sevgilerin harcandığı kibirli, kirli, yapayi bir dünya var dışarıda.
Artık geceleri yalnız ağlamak istemiyorum.
Öteki dünyayı merak ediyorum.
Yaratıcıma gitmek istiyorum ve bu his beni çok mutlu ediyor.’
Benim kuzularım sıcacık dünyalarında büyük düşler kurmaktayken zalim, acımasız, bizi düşünmeyenlere dolu kahredesi bir dünya var dışarıda…
Bu acılarla yaşayanların umutsuzluğu ne yazık ki, beyaz örtüsüyle halı gibi sardığı…
Yağarken pisliklerinden arındırdığı gökyüzünü ve dünyayı benden uzaklaştırmakta…
Çünkü ben;
Çocuklar ve gençler mutluluk umuduyla gitmek istedikleri öteki dünyada değil,
BU DÜNYADA MUTLU OLSUNLAR İSTİYORUM!