LİSE çağlarında seyrettiğim bir Amerikan filmi var.
Başrolde Jack Lemmon oynuyordu.
Filmin başında bekar bir erkekti.
Sürekli gittiği bir spor salonu var.
Ortada bir havuz, etrafında bir koşu parkuru…
Her gün geliyor oraya Jack Lemmon…
Koşuyor, koşuyor sonrasında da havuzu bir baştan, diğer başa defalarca kat ederek yüzüyor.
Bayılırdım o salona…
Meslek sahibi olup, elim para görünce bu salonun aynısından yapacağım diye bir proje hayal ederdim kafamda.
Ama hep proje olarak kaldı!
Çünkü o projeyi gerçekleştirecek parayı hiçbir zaman bir kenara koyamadım!
Bizim, ‘Hızlı Tren’ de böyle bir proje.
Senelerdir konuşuluyor.
Bazen Sivas’tan gelip, Ankara’ya gidiyor.
Bazen farklı duraklar arasında projelendiriliyor.
Sağlığında ne zaman Hızlı Tren Projesi söz konusu olup, dillendirilse bizim rahmetli Osman Kara;
“Hikaye” derdi.
Araştırmaları sonucu hayata geçirilecek kesinleşmiş bir proje ve ödenek olmadığını da ilave ederdi.
Ne zaman konuyu kıyısından, köşesinden kurcalasam;
“Yav ihtiyar bırak Allah aşkına. Sende bu söyleme takılma. Tek bir kuruş ödenek yok” sözleriyle hafifçe fırçalardı beni.
Bizim bir trenimiz var;
“Kara Tren!”
Kara dumanını sala sala hala gelir, gider kentimize…
Onu hızlandıracak bir ray sistemi henüz döşenmedi.
Kesinleşmiş bir projede yok.
Bu işi yüklenecek müteahhit grubunu dillendirecek bir yetkili de…
Geçen gün Sayın Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanı tarafından yeniden dillendirilen projeyi okuyunca aklıma geldi ihtiyar…
Yattığı yerde duyduysa kemikleri sızlamıştır kesin.
Kentimizde daha önce Karayolları 7. Bölge Müdürü olarak görev yapan sayın bakan aslında bizim neye ihtiyacımız olduğunu iyi biliyor.
Trenin hızlısına itirazımız yok sayın bakan…
Yapabilecekseniz alışlarız.
Ama bakın daha bekleyen ‘iki çevre yolumuz’ var.
Sabır çatlatan bir ‘Atatürk Bulvarı trafiğimiz’ var.
Önce bunlara bir el atsanız da, hem biz biraz rahatlasak,
Hem de ihtiyarın kemikleri sızlamasa diyorum!