MEZAR taşı kırmızı mı olurmuş, diyeceksiniz biliyorum…
Baktığınızda kırmızıyı fark edemeyebilirsiniz ama hani bir söz var;
“Bakmakla, görmek aynı şey değildir” diye.
O nedenle, Samuel Smiles’ın bir sözü ile devam etmek istiyorum;
“Bir şehrin mezarlığını gör, o şehrin ne olduğunu anla.”
Hepimiz doğduk, öleceğiz.
Bundan hiçbirimizin şüphesi yok.
Şüphesi olanın da kaçışı.
Son zamanlarda bakın sosyal medyaya, kalemi iş görenlerin yazdığı sözler neredeyse ortak;
“Ömrümüz boyunca gitmediğimiz kadar gidiyoruz mezarlıklara. Ahirete göçen arkadaş ve dost sayımız o kadar arttı ki” diye yüksünüyorlar.
Hiç kimse nedensiz ve kendi kendine ölmüyor.
Ve son ölümlerinde ortak bir nedeni var;
KORONA!
Konuşmalar…
Telkinler…
Tedbirler…
Cezalar…
Toplamı bir can kurtarmaya yetmiyor.
Virüs haritasında artık riskli alanların başında gelmeye başladı Samsun.
Vaka sayılarında yüzde 100 artış var.
Yoğun bakımlar ağzına kadar dolu.
Çoğu hasta, hastanelere kabul edilmiyor bile.
Tanıdığımız, bildiğimiz birçok dostumuz entübe.
Ve ne yazık ki ölüme giden yolu virüs kolaylaştırıyor.
Can aldıkça mezarlıklar doluyor.
1897 yılında doğduğu söylenen gezi şairi, yazar, çevirmen Ali Suad bakın ne diyor;
“İnsanlar susar, mezarlıklar konuşur.”
Bir kentin en yeşil alanları mezarlıklar.
Ama Samsun, kırmızı.
Kıpkırmızı!
O canım yeşillikte nasibini alıyor.
Süt gibi beyaz mezar taşlarını korona kırmızıya boyuyor.