İNSANIZ hepimiz değil mi?
Sevilmek istiyoruz…
Sayılmak istiyoruz...
İtibar görmek istiyoruz.
İstiyoruz ki, etrafımızda dostlarımız olsun.
Düştüğümüzde elimizden tutsun.
İyi günlerimizde gülen yüzümüz olsun.
Dayanacak bir dağımız olsun.
İnsanız dedik ya.
İyi günlerimiz var, kötü günlerimiz…
Yaşam denilen sürecin doğal getirisi bunlar.
Hayat bir gül bahçesi değil sonucunda...
Hep gül olsa batacak dikeni var.
Olmasa olmayana özlemimiz…
Birçok şeyi kaçırıyoruz yaşarken…
Üzülmeden üzüleni...
Sevmeden seveni fark edemiyoruz.
Her şeyi kendimiz için istiyoruz bazen.
Kendi etrafımızda dönen bir dünya düşlüyoruz.
Herkesi bu dünyanın içinde istiyoruz.
Böyle bir dünya yok ama!
Herkese, her şeye tahammül etmek ve katlanmak mecburiyetindeyiz.
Aynen başkalarına bize katlanmak zaruretinin olduğu gibi…
Kimseyi fazladan sevmek mecburiyetinde değilsiniz.
Dost, arkadaş olmak zorunda da değil.
Ama beraber yaşamayı öğrenmeliyiz.
Kıymet verip, kıymet bulmayı...
Aslında yazının sonu dönüp dolaşıp buraya geliyor.
Kıymet bulmaya!
Emrah diye bir kardeşim var.
Sessiz, sakin, sevecen, yüreği sevgi dolu, art niyetsiz yaklaşan bir genç…
‘Yaşadığımız dünyada ne kadar kıymet görüyoruz’ konusunu konuşurken ilginç bir yaklaşımda bulundu.
“Televizyonda seyrederken gıpta ediyorum. Bir yığın insan etraflarında pervane oluyor. Yıkıyorlar, tarıyorlar, elleri ile besliyorlar. Üzerlerine benim bile giyemediğim örtüler örtüyorlar. Onlar kadar sevilmek, onlar kadar sevilmek isterdim” dedi.
Güldüm tabi…
Aslında hoşuma da gitti.
Çünkü Emrah’a göre yarış atları kadar kıymetimiz yok bu dünyada.
Çünkü ona ve bana göre de her insan sevilmeyi ve kıymet bulmayı hak ediyor.
En az atlar kadar!