1991 yılından beri yazılı ve görse medyanın içindeyim.
Binlerce yazı yazdım.
Yüzlerce TV Programı yaptım.
İyisi, kötüsü…
Hatası, sevabıyla yapılan şeylerdi bunlar.
Tenkit edilmekten…
Hatalı görülmekten hiç çekinmedim.
'Toplum önüne çıkmış bir insan kendisine eleştirel sözlerle gelen birine asla karşı çıkmamalı' derim her zaman.
Birinin veya birilerinin sizi eleştirebilmesi için ya yazdıklarınızı okuyor olması lazım.
Ya da ekrana çıktığınızda sizi izliyor olması.
Dolayısıyla sizin için vaktini harcayan…
Yazdıklarınızı okuyup ekranda izleyip değerlendirme nezaketi gösteren birine şerh konulmaz.
Dolayısıyla lehte, aleyhte yazdığım yazıların ve konuşmaların muhataplarınca değerlendirilmesi kişiye ancak yön verir.
Doğruların sübjektif değerlendirilmesinde yardımcı olur.
Bunları neden yazıyorum biliyor musunuz?
Her gün gittiğin spor salonunda bir kardeşim;
'Abi, yazdıklarına dikkat et. Seni de içeri almasınlar' diye bir telkinde bulundu.
Güldüm hafifçe…
Zira yazdıklarımın etkisi, tesiri ve doğruluğu hakkında hiç şüphem olmadı.
Ayrıca onların içeriğinde kişisel haklara saldırı ve hakaret de…
O nedenle rahatım.
Beni takip edenler yazdığım yazılarda ya kendilerini bulurlar ya da onlarla kendilerini eşleştirmeye çalışırlar.
Yani kimseyi hedef almam.
Birilerinin kendini oralarda bulmasına da şaşırmam.
Geçmişte bir siyasi kardeşimin kendisiyle bahis yazım için;
'Abi yazını okudum ama beni övdün mü, yoksa sövdün mü anlayamadım' demişti.
Yazıların amacı budur.
Düşündürücü olmalıdır.
Tepkilerle de doğrulanmalıdır.
Son günlerde yazım dünyasında yaratılan korku tünellerinde o nedenle işim olmaz.
Karanlığa sapmam.
Aydınlıktan şaşmam.
İçimdeki devlet ve millet sevgisi de beni o karanlık tünellerde kaybolmaktan daima korur.