HEPİMİZyazgı diye bir olgunun varlığına inanıyoruz.
Birçoğumuzda bu anlamda kaderciyiz.
Başımıza gelen ve yaşadığımız birçok olay ve gelişme sonrası, “Alınyazısı”deyip geçiştiriveriyoruz.
Yaşananların tümünü inanç dünyalarımızın cehaleti ve kaderciliğin kabullenme kolaylığına terk ettik.
Oysa insan kaderini hazırlıyor.
Kırmızı ışıkta yola atlayıp bir aracın altında can vermek…
Binanın temelinde kullanılması gereken demiri çalıp, vasıfsız betonla inşaatı tamamlayıp çöken binanın altında kalmak…
Sicim gibi yağan yağmura rağmen şemsiyesiz çıkıp ıslanmak kader değildir.
Yazgı değildir.
İnsani duygular toplamıdır belki ama yazgı değildir.
Ama gerçekten adına “Yazgı”denilen ve unutulmaması, unutturulmaması gereken şeylerde var hayatımızda.
Bizi, hepimizi, tüm insanlığı ilgilendiren şeyler.
Doğmak gibi…
Yaşamak gibi…
Ölmek gibi…
Var olmak, var olmanın nedenlerine sahip çıkmak gibi…
İnsanlığın, milletin, devletin bekasının devamı gibi...
İnançlara, hürriyete, özgürlüklere, devletin varoluş nedenlerine sahip çıkmak gibi…
Bizim ülkemizin de asla unutamayacağı, unutturulamayacağı gerçekler var.
Kurtuluş Savaşı gibi...
Cumhuriyet gibi…
Demokrasi gibi...
19 Mayıs gibi…
RESİM BURAYA YERLEŞTİRİLECEK
Bakın şu resme geçen yıl yasaklanan 19 Mayıs gösterilerini anlatıyor; hani bu yıl Devlet Töreni olarak kutlandığı gibi…
Canlı yayında misafir ettiği İstanbul Büyükşehir belediyesi seçilmiş başkanı ve adayı Ekram İmamoğlu’nun, “Gelelim yapılan israflara”dediğinde, “Vaktimiz doldu!”deyip yayından kaçan Ahmet Hakan gibi…
Hayat başladığı gibi bir gün bitecek.
Gerçeklerden kaçsanız da, onlardan korksanız da bitecek.
Korkunun ecele faydası yok!
Gün gelecek korkanlar, korktuklarını mecburen sevecek.
Cumhuriyet gibi...
Demokrasi gibi...
19 Mayıs gibi…